Türkiye Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, 26 Kasım’da Antarktika’ya gidiyor. Prof. Dr. Öztürk, Türkiye’nin 25 yıla yaklaşan Antarktika serüvenini anlattı: ‘Mutlaka orada olmalıyız’
Öztürk, anlaşmaların imzaladığını belirtti ve ‘10 dönümlük bir üs bize yeter. Bunun için 20 milyon dolarlık bütçe gerekiyor dedi. Öztürk, 26 Kasım’da Antarktika’ya gidiyor.
Antartika’nın gündemimize girmesi ve orada bir üs kurma fikrimiz neredeyse 25 yıla yaklaşıyor. Bir türlü bu hayalimizi gerçekleştiremedik. Ana nedeni de bilim adamlarımızın birkaç milyon dolar bulup üs için harekete geçememeleri. Ama ABD, Almanya ve diğer bazı ülkelerin bilimsel araştırmalarına katılıp prestij kazanan iki Türk’ün Antarktika topraklarında adları var. Prof. Dr. Ümran İnal ve Atok Karaali, isimlerini başarıyla kabul ettirdi.
Türkiye’nin ne işi var?
14 milyon kilometrekarelik çoğu buzla kaplı alanıyla Türkiye’nin 18 katı olan dünyanın en soğuk ve rüzgarlı kıtası Antarktika’da Türkiye’nin ne işi var? Hava sıcaklığının yazın – 20, kışın -70 dereceye kadar düştüğü ve 29 ülkeye ait 101 ‘araştırma üssü’nün bulunduğu kıta, iklim değişikliklerinin kalbi gibi. En belirleyici çalışmalar orada yapılıyor.
Dünyanın en zengin deniz canlıları orada. Petrol ve mineral zengini Antarktika’nın en eski konuğu ABD’li bilim adamları. Komşumuz Bulgaristan’dan tutun AB ülkelerinin çoğu, Güney Kore, Rusya, Japonya ve Brezilya gibi ülkeler, üsleriyle orada. Son günlerde Antarktika tutkumuz yine canlandı. Başından bu yana çalışmalar içinde olan Türkiye Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, 26 Kasım’da Japon bilim adamlarıyla araştırmalar yapmak üzere yola çıkıyor. Antartika serüvenimizin bir “üs”le sonuçlanması için Prof. Dr. Öztürk’ün 4 aylık gezisi belirleyici olacak.
Kendisiyle bu yolculuk öncesi soğuk kıtada olmanın Türkiye’ye neler kazandıracağını, küresel ısınmayı ve ülke denizciliğini konuştuk.
Bayram Hoca, Türkiye’nin Antarktika’da bir üs kurması neden bir türlü “mutlu son”a ulaşamadı?
Bu hikaye, 1990 – 1991 yıllarında hocamız Prof. Dr. Erol İzdar’ın girişimleriyle ilk kez başladı. 9 Eylül Üniversitesi’nde Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün müdürüydü. İzmir’den bir çağrı yaptı ve aralarında benim de bulunduğum bir grup hocayı davet etti. O zaman İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nde yardımcı doçent idim. Erol Hoca, bizlere “Antarktika, gitgide çok önem kazanıyor. Orada bir üs kurulması için acaba ne yapabiliriz? Onu konuşmak için sizleri çağırdım” dedi.
Neden orada üs kurulması bu kadar önemliydi?
Orada çok büyük su ürünleri kaynağı var. Antarktika günün birinde paylaşılacak, masada olursak biz de oradaki zenginliklerden pay alacağız. Sadece balık değil, onun yanında petrolden, minerallerden, madenlerden de pay almak vardı.
O zamanlar gitmenizi neler engelledi?
Erol Hoca, zaten deniz jeolojisi profesörüydü. Çok bilgili vizyoner birisiydi. Toplantıda, “TÜBİTAK’a gidip para isteyeceğiz” dedi. 1 milyon doların üzerinde bir para gerektiğini söyledi. Tabii ki bu parayı alamadık. O zamanki TÜBİTAK Başkanı, “Orası çok uzak bir coğrafya böyle bir para yok” diyerek bizi geri çevirdi.
Cumhurbaşkanını balık tutarken gördünüz mü?
Neden komşumuz Yunanistan denizden milyarlarca dolar kazanırken, biz kazanamıyoruz?
Eğitim ve bilinçlenme. Devlet kurumlarının planlı çalışması, devleti yönetenlerin denize önem vermesi lazım. Mesela bizim Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın balık tutarken çekilen bir fotoğrafını hiç gördünüz mü? Veya yelkenle dolaşırken. Üç tarafımız denizle çevrili ama bir tane bile “olimpiyat şampiyonu“ yüzücümüz yok. Türkiye’de 100’ün üzerinde üniversite sahil kesiminde yer alıyor. Hepsinin de spor branşları
var. Neden yüzücülük yok?
Kurumsal davrandık Başbakan’a gitmedik
Antartika için neden o zamanın Başbakanı Tayyip Erdoğan’la bir görüşme yapmadınız?
Bu işin kurumsal olması lazımdı. Erdoğan’a da haber vermedik. Bence Türkiye Antarktika’da kendi üssünü mutlaka kurmalı, başka ülkelere yanaşma olmamalı. İş olsun, nam olsun değil, bilim yapacak adamlar olmalı. TÜBİTAK bu işlerden çok uzak. Sabıra ve zamana ihtiyacımız var.
Kızıldeniz’den zehirli canlılar geliyor
Küresel iklim değişikliklerine hâlâ inanmayanlar var. Bu konuda denizlerimizde neler oluyor?
Denizlerde çok büyük iklim değişiklikleri oluyor. Mesela, Kızıldeniz’den Süveyş Kanalı yoluyla gelen birçok deniz canlısı var. Zehirli denizanaları geliyor, Akdeniz’de Ege’de kıyılara kadar sokularak insanları ısırıyor, yakıyor. Bununla ilgili bir program başlattık. Adı da “Ya yakarsa”. Adını da “Vatandaş Bilimi” koyduk. Böyle oluşumlar Avrupa’nın her yerinde de var. Yine Türkiye sularında “balon balık” denilen zehirli balıklar da var. Bunlar da Kızıldeniz’den geliyorlar.
Deniz analarını kontrol eden başka deniz canlısı var mı?
Deniz analarını deniz kaplumbağaları kontrol eder ki, onları da öldürüyoruz. Yaşadıkları yerlere inşaatlar yapıp kaçırıyoruz. Vatozgiller, kolyoz ve uskumru denizanalarının düşmanıdır. Ama artık bu balıklar tükendi aşırı avlanmadan.
Devletin projesi olmalı
Türkiye’ye ne kadar ölçüde bir üs ve bu üs için ne kadar bütçe lazım?
10 dönüm bile yeter. Biz 3 milyon euroluk bir bütçe hesaplamıştık, işletme masrafı hariç. Onun için de 10 milyon dolar yeter. Yani 20 milyon dolar gibi bir bütçe lazım. Ne yapılacağı da belli. Türkiye’de birinin “Hadi bu işi yapalım” demesi lazım. Antartika gibi bir konu devletin projesi olmalı.
Hangi uzmanlar kadroya alınmalı?
A’dan Z’ye bu işleri bilen uzmanlar lazım. Deniz bilimcileri, oşinograflar, jeologlar, jeofizikçiler ve tıp uzmanları gerekiyor. Üssün nasıl kurulacağının bir fizibilitesinin de yapılması lazım.
Türk balıkçılar dünya denizlerine çıkmalı
Birçok ülke, başka ülkelerin denizlerinde balıkçılık yapıyor, biz de yapamaz mıyız?
Evet mesela Japonya, Rusya, Güney Kore gidip açık denizlerde balık avlıyor. Bizde ise yok. Balıkçılar tek başlarına yapamazlar. Gidip ülkelerle anlaşma gerekiyordu ama bu anlaşmaları 12 yıldır yapamadık. Türk balıkçıları, hele de Karadeniz balıkçısı çok çalışkan ve çok maharetlidir. Fakat devletin onların önlerini açma yönündeki uygulamaları yok.
Japonlar’la gidiyor
Bundan sonraki süreçte neler yapacağız?
Birincisi bölgede balıkçılıkla, ikincisi deniz jeolojisiyle ilgili iş yapacağız. Oşinografik araştırmalar yapacağız. 4 adet paketimiz var dedik. “Tamam” dediler. Üs için anlaşmanın bir eki daha var. Bu iki sözleşmeyi imzalayın ve gelin dediler. Çevre Bakanlığı’nın rol alması lazım ama yavaş davranıyor. 26 Kasım’da Türkiye’nin Japon devletine yaptığı istekle Antarktika’ya gitmek için Japon bilim adamlarının gemisiyle yola çıkacağım.
Sözleşme var karar lazım
Antarktika’da üs açılınca toprağınız mı oluyor orası?
Hayır, kimsenin toprağı yok. 50 ülkenin imzası olan bir sözleşme var. Türkiye de bu sözleşmeyi 1995 – 1996’da imzaladı. Bu iş için de Prof. Dr. Nesrin Algan çok büyük emek verdi. O zamanlar Çevre Bakanlığı’nda Dış İlişkiler Çevre Daire Başkanıydı.
Bugün için fırsatı tümüyle kaçırdık mı?
Kaçırmadık, geç kaldık. 2010–2011 yılları geldiğinde bu iş adeta sönerken denizci Osman Atasoy’la Sibel Karasu, dünyayı dolaşma seferi yaptılar. “Biz bunu yeniden gündeme getirelim” dediler ve Ulaştırma eski Bakanı Binali Yıldırım’a gittiler. Yıldırım, “Bu iyi bir fikir çalışmalara başlayın” demiş. Ancak daha sonra bir sonuç çıkmadı. Gereken anlaşmalar imzalandı, Türkiye kabul edildi, karar aşamasına geçilmesi lazım.
Burjuvazi bile denizi kirletiyor
Türkiye’de denizcilik ruhunu geliştirmek için neler yapılmalı?
Türkiye’nin denizci ülke olması için denizi daha çok kullanması lazım. Karar mevkiinde olan insanlar mesela Venedik’e gidip bir hafta kalmalı. Adalar arası, kanallar arası nasıl seferler yapıyorlar onları görecekler. Mesela, sabah geçerken görüyorum milyonluk yalılardan denize çöp atıyorlar. Ruh olsa denize çöp atarlar mı? Ve bunları yapan da burjuvazi güya. Yasalar zayıf ve uygulanmıyor. Denizi kirletmekten dolayı hangi vatandaşa ceza kesildi şu ana kadar. Ben hiç duymadım.
Kaynak: Bugün