YÜZ YILLIK HAYAT
Financial Times’nin ekonomi başyazarı, basit bir hesap yapıyor: 25 yıl kadar eğitim, 35 yıl çalışma, 35 yıl emeklilik hem bireyler hem de toplum için sürdürülebilir değil. Daha uzun süre çalışmak gerek. Bu da kişinin yaşamı boyunca kariyerinde birkaç değişiklik yapmasını gerektirecek.
İngiltere’de 1965 yılı itibarıyla en yaygın ölüm yaşı, hayatın ilk yılıydı. Bugün ise en yaygın ölüm yaşı 87. Japonya’da yeni doğan bir kız çocuğunun 60 yaşına kadar yaşama şansı yüzde 96.
Fakat şimdi hızla değişen iş piyasasında 70’lerinizde veya 80’lerinize kadar çalıştığınız takdirde, verimliliğinizi korumak için bilgilerinizi tazelemek artık yeterli olmayacak; yeni şeyler öğrenmenizi ve yeni beceriler kazanmanızı sağlayacak bazı temel yatırımlara zaman ayırmanız gerekecek.
Nasıl ki deprem evimizi yerle bir edip değersiz kılabilirse, dışsal değişimler de manevi varlıklarımıza değer kaybettirebilir.
Ayrıca insanlar daha geç evleniyor, böylece daha az boşanıyor; çünkü kendilerini daha iyi tanımış ve evlilik için sağlam bir temel yaratmış oluyorlar
Galiba en büyük zorluk, sağlık alanındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak ve yoksulların verimli, uzun bir yaşam sürmelerini garanti etmek. Ömür beklentisindeki artış halk arasında eşit dağılmış değil ve ülkelere baktığımızda zengin ile yoksul arasındaki farkın daha da açıldığını görüyoruz. Ayrıca 100 yıllık yaşamdan azami verimi almak ve en güzel şekilde keyfini sürmek için keşfettiğimiz seçeneklerin çoğuna en kolay, mesleki ve teknik arka plana sahip olan, gelir düzeyi yüksek kişilerin erişebildiği gerçeği de gayet açık. (…) İyi bir yaşamın yalnızca ayrıcalıklı bir azınlığın seçeneği olması kabul edilemez.
Esnek olmak, yeni bilgiler edinmek, yeni düşünme yolları keşfetmek, dünyaya başka bir perspektiften bakmak, güç dengelerindeki değişikliklere uyum sağlamak, eski iş arkadaşlarından uzaklaşmayı umursamamak, farklı ve çeşitlilik içeren ilişki ağlarıyla yeni çevreler oluşturmak gerek. Bunların hepsi hem bakış açısında muazzam bir değişiklik, hem de gerçek anlamda öngörü gerektiren dönüşümsel beceriler.
Kimlikteki değişiklikler rahatsız edicidir ve bir şey değiştiğinde neyin aynı kalacağı meselesini karşımıza çıkarır. Antropolog Charlotte Linde çok sayıda hayat hikayesi dinlemiş.33 En çarpıcı bulgusu ise, insanların tutarlı bir hayat hikayesi oluşturmaya ne kadar çok enerji harcadıklarını görmek olmuş. Böyle bir hayat hikayesini biçimlendirmek için hem devamlılık (bende aynı kalan ne?) hem de nedensellik (bende bu değişimi açıklayacak ne oldu?) olması gerekiyor. Linde, kendini iyi tanımanın her iki özelliği biçimlendirmede son derece önemli rol oynadığını görmüş.