Ana Sayfa Köşe Yazarları 3.03.2022 1250 Görüntüleme

SERBEST DÜŞÜŞ

Bu günkü yazımı Yeşilay haftası nedeniyle çağımızın en baş belası hastalıklarından birisi olan madde ve alkol bağımlılığına ayırmak istedim.

Tarihin en eski hastalıklarından biri olması bununla mücadelede yeterince başarılı olunamadığını gösteriyor. Aslında madde ve alkol kullanımı bir hastalık değildir; buna bağımlı olmak hastalıktır ki; buna bir çeşit beyin hastalığı da diyebiliriz. Beynin madde ve alkollü ilk başlarda istemesi, bağımlılık aşamasında nörokimyasalların fazlaca salınmasından dolayı beyin tarafından zorlamaya dönüşmektedir.

Bağımlılığın bir sonucu olarak kişide, ciddi ruhsal ve bedensel sorunlar görülmekte olup bireysel düzeyde başlayan bu köleleşme bireyin tüm sağlığını, aile ve iş yaşamını tehlikeye düşürmekte ve toplumsal birçok probleme bazen suça yol açabilmektedir. Depresyon, bipolar bozukluk, madde ve alkol kullanım bozukluğu, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, antisosyal, narsistik ve  kişilik bozuklukları her türlü bağımlılığa sıklıkla eşlik eden psikiyatrik rahatsızlıklardır.

Alkol almaya hevesli insanların kullandığı bir laf vardır, ‘bu gece dağıtıcam!’ Bu, yapacağı selamından belli bir cümle zaten. Eskilerin tabiriyle derler ya; şişede durduğu gibi durmuyor; gerçekten de doğrudur. Alkol şişede durduğu gibi o kadar da masum değildir. Masaya oturup da akşamcıların tabiriyle demlenmeye başladığında, bir veya iki kadehle bırakırım dersin ama beyin seni “ otur oturduğun yere, hiç bir yere gitmiyorsun” komutuyla bir defa zincire vurmuştur; hadi kalk kalkabilirsen.

Üçüncü kadehi midesine yollamış kişi de, o eski iki kadeh içmiş insan değildir artık; ve üçüncü kadehi midesine yollamış olan kişi dördüncü kadehi söylemekle kalmayacak, yanına da yine akşamcıların tabiriyle “ cilalanmak” için içki söylemekten kaçınmayacak bir kişi olacaktır.

Cilalanma işi de bitince masadan kalkmaya çalışan kişinin artık hareketleri de kısıtlanmaya başlamış, dili peltekleşmiştir. Konuşmaları anlaşılmaz olmuş, gözleri de bulanık gördüğü ve hareketlerini kontrol edemediği için sağa sola sapmaya başlamıştır. Bu sefer de kendisinin sarhoş olmadığını etrafındakilere inandırma çabasına girer.

Alkol alımında aşırıya kaçan kişiler ya kişinin ruhsal durumu ya da farklı kişilik özelliklerinden dolayı içince ya çok neşeli olurlar ya da sessizleşir, içlerine kapanırlar. Artan alkol içimi sonunda kişinin gözlerindeki küçük kan damarlarının genişlemesine neden olur. Bu nedenle de gözde fazla kan akar ve göz kızıllaşır.

Geceyi kazasız belasız atlatıp evin yolunu bulabilen se şanslıdır ki; herkes aynı şansa sahip olamayabiliyor. Evin yolunu bulamayan, anahtar arayan, arabada veya herhangi bir yerde sızıp uyuklayanlar bu sınıfa giriyor. Ertesi gün arabayı bıraktığı yerde bulamayan veya pek çok şeyi hatırlamayan, kendisini eve kimin getirdiğini dahi bilemeyenlere rastlarsanız hiç şaşırmayın.

Alkolikler içmek için sürekli bir bahane bulurlar; arkadaşlarla toplanacağız, düğün var, resepsiyon var, iş toplantısına gidiyorum, emekli bir arkadaşa gece düzenlendi, çocuk mezun oldu, yaş günü var, var da var… Bu bahaneler hiç bitmez. Alkolik olan alkol almayana veya arada bir içene göre daha dirençlidir. Bu direnç beyin tarafından daha fazla miktarda alkol alımına iter kişiyi.

Duble veya şişe ile içki sipariş edilmesi, içilen kadeh ile yetinilmeyip sürekli kadehlerin artması, tek başına içmek, gizli gizli alkol almak, alkolik olduğunu inkar etmek, ertesi gün her defasında suçluluk duymak, alkol almak için devamlı bahaneler üretmek, geçici bellek kayıpları alkolizmin belirtileridir.

Alkolü zevk için değil de, artık içilmesi mecburiyetinde içme durumuna gelmiştir birey; kendini kontrol edemez olmuştur. Sabah sabah ellerin titremesi, sabahın erken saatlerinde alkol alma ihtiyacı kişinin artık iş ve özel hayatını, aile hayatına etki etmeye başlamıştır. Bu dönemde birey işte ve evde sorumluluk bilincinden iyice uzaklaşır. Aşırı sinirlilik, agresiflik, şiddete başvurma aşamasına gelmiştir ki; bu devrede artık işinden ve aile hayatından da olur. Bu kişi artık serbest düşüş sonunda iyice dibi bulduğu döneme girmiştir.                “ Şişenin dibini gören mi olmuş ! “ diye bir atasözü vardır; tam da bu duruma uygun bir laftır. Bu maneviyatı yerle bir etmenin yanında maddiyata ve insan sağlığına verdiği zarara hiç girmeyeceğim. Alkolün karaciğerlere aşırı yüklenilmesi nedeniyle karaciğer hasarına neden olduğunu, vücutta yağlanmaya sebebiyet verdiğini, bağışıklığı düşürüp kanser riskini artırdığını ve siroza sebebiyet verebileceği de unutmamak gerekir.

Birde akşamcıların tabiriyle 1. duble sağlığa yarar, 2. duble keyif yapar, 3. duble yerinde karar, 4. duble kafayı sarar, 5. duble çeneyi açar, 6. duble sağa sola çatar, 7. duble kavga çıkar, 8. duble kan çıkar, 9. duble gözünü hastanede açar, 10. duble hakim sual sorar denmiş; sanırım bu sıralamayı yapanlar profesyonel içici tanımına giriyor ki; 10. Duble yi göreni “ musalla taşı paklar” denseymiş daha yerinde olurmuş gibime geliyor.

Alkolik olan bir arkadaşımızla olan  karşılıklı ibretlik sohbetimizde onun dediklerine kulak verelim isterseniz.

-Ben kendimi bildim bileli içerim. Her akşam 35 lik bir rakımı ve peynir tabağımı takıldığım mekanın garsonu rezerve olan masam da hazır eder; bilir ki çünkü her daim hep aynı saatte geleceğim. Mekanın yanında  altılı ganyan bayii de var. Altılı, o yatarsa beşli, o yatarsa dörtlü, o da yatarsa üçlü ganyanımız var. Yani anlayacağın o yarışlar bitene kadar arkadaşlarla mekandayız. Ahh! Birde at yarışını tutturduysan gel keyfim gel, yeme de yanında yat. Anlayacağın her gün mekanı biz kapatıyoruz dostum.

_Peki evde yenge , çocuklar bir şey demiyor mu? Hiç sıkıntı olmuyor mu?

_ Ya bilader, orayı hiç karıştırma. İki kuruşluk bir zevkimiz var; onu da burnumuzdan getiriyor bizimki. Geçen gün ne oldu biliyor musun; anlatayım da dinle.

_ Dayak mı yedin yoksa! ( Kahkaha atarak)

_ Dayak yesem iyi; dayak yemişten beter oldum. Mekandan eve geldim. Baktım ki bizimkinin suratı yine sirke satıyor; nerde söndürdün kandili der gibi suratıma pis pis bakmakta. Baktım olacak gibi değil, gittim yatmaya; o da arkamdan geldi; sonra da yattık . Yatmaz olaydım arkadaş!  insan o kadar mı gürültülü horlar; sanki eskinin “ çuf çuf  çuf “ öten kara trenleri gibi horuldamakta; gel de uyu uyuyabilirsen. Uyku kaçtı bir defa. Kalktım sessiz sessiz; doğru mutfağa gittim. Önceden hanım fark etmesin diye 20 lik rakıyı 50 CC lik küçük su pet şişesine aktarmıştım. Onu kadehime koydum, beyaz peynir ve birazda kavun koydum tabağıma; mübarek mis gibi de kokmaz mı; adamın aklını alıyor. Tam tepsiyi alıp balkona gideceğim sırada ,elimde tepsi, ayaktayken, mutfağın ışığı yanmaz mı? Yemin ederim o anda ömrümden ömür gitti.  Evi boşaltan hırsızın ev sahibiyle yüz yüze gelmesi gibi enselenmiştim. Bizim karı başladı beni kovalamaya; ben tepsiyle önde, o oklava ile arkada. Yer misin yemez misin cinsinden kaptırıyor sırtıma imansızın karısı. Murdar etti lan rakıyı anlayacağın.

_Sonra ne oldu peki?

_ Hiç sorma! Bizimki o gece yatağa bile almadı beni. “ Pılını pırtını topla, defol git” diyerek bana sepet havası çalmaz mı? O vakit boku yediğimi anladım. Dizlerine , ayaklarına kapandım; etmediğim özür kalmadı. Yok! Nuh diyor, peygamber demiyor; bir inat bir inat. Sonunda ikna ettim. En azından şimdilik kıçı kurtardık. Nasıl diye sorma; lakin artık meyhane yasak. Sadece evde; o da iki duble içmeye izin var. Ona da şükür diyorum bilader. Çünkü postu fena kaptırdık, ne derse evet, her ricası bir emir oldu artık. İstersen yok de. Yani ne geldiyse bu zıkkımın yüzünden geldi başıma.

Bu arkadaşın anlattıkları gerçek bir hayat hikâyesidir bilesiniz. Diyeceğim o ki; illa da bu meredi içeceğim diyorsan kontrol sende olmalı. Kontrolü kaybeder , onun emrine girersen yukarıdaki hikayeye benzer serbest düşüşe geçersin bilmiş ol.

 

 

 

 

İlginizi çekebilir

UNUTMADIK! UNUTTURMAYACAĞIZ!

UNUTMADIK! UNUTTURMAYACAĞIZ!

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb