SEMADA DANS EDEN KAR TANECİKLERİ
Malumunuz üzere epeyce uzun süredir beklediğimiz kar nihayet bize misafir oldu. Pazar sabahı pencereyi açmakla beraber içeri doluşan ve bedenimi sarıp sarmalayan kar tanecikleri beni adeta dışarı davet etmekteydi. Kimimiz sever, kimimiz sevmez ama göğe bakıpta kar taneciklerinin havada sunduğu resitale hayran kalmamak elde değil. Bu yadsınamaz davet geri çevrilemez nitelikte cazip bir teklifti ve bunu reddedemezdim. En son böyle coşkun bir kar yağışı Istanbul’da sanırım 2017 kışında olmuştu. 3-4 sene daha bekleyemezdim.
Sonuçta daha fazla dayanamayıp kendimi dışarı attım; kartpostal gibi manzaranın ortasında ilk şaşkınlığı üstümden attıktan sonra, başıma, yüzüme konan tanecikler sanki uzak diyarlardan gelen ve özlemle beklenilen bir dostun, bir sevgilinin sıcak buselerini andırıyordu. Ellerimi göğe doğru açıp, çevremde dönmeye başladım. Gözlerimi yoğun kar yağışı altında ancak kısık bir şekilde açabiliyordum. Yüzüme dolan kar tanecikleri sanki benide al, beni de al demekteydi. Bir vakit sonra bütün bedenim bembeyaz olmuştu ve ben sema’ya doğru yönelmiş olarak dönen semazenleri andırıyordum.Hafta sonu sokağa çıkma kısıtlamasına rağmen küçük bir çocuğun yaptığı yaramazlıktı benimkisi. Dışarda ilk dikkatimi çeken şey, sitemizin çevrili olan bahçesinde dikili olan erguvan, gülibrişim, çam ve bodur elma ağaçlarının dalları, yapraklarıydı; bu kardan sarkan dallar ve yapraklar baloya giden bir prensesin giymiş olduğu nadide bir elbiseyi andıran beyazlığa bürünmüştü. O prensese kavalyelik etmek için narin gövdeli erguvan ağacına birbirini özleyen sevgililer gibi sarıldım. Bu arada bahçenin duvar dibine yakın bölümünden gelen sese kulak verip te o yöne doğru döndüğümde yaşları 8-10 arası değişen çocukların yüzlerindeki neşe, gözlerinin içindeki mutluluğu görmenizi isterdim. Hayat bu işte; onlara baktığımda gördüğüm masumiyet, arkadaşlığa ve dostluğa olan teslimiyet keşke tüm insanlığı sirayet etse diye düşünüyor insan kendi kendine. Kar, pisliklerden arındırır lafı belki de bu yüzden söylenmiştir. Çocukluğunun en güzel yıllarını geçiren bu veletler belki de yıllar sonra bunu hafızalarından silinmeyecek bir anı olarak anlatacaklar. Kahkahaların o mutlu yankısının havada rakseden kar tanecikleri ile uyumu seyircilere zarif tango gösterisi sunan milongaları andırmaktaydı. Kar şiddetini iyiden iyiye artırıyor. Bu arada sokakta çöp bidonlarının içinde bu soğukta rızkını arayan kağıt ve hurda toplayıcısı küçük bir genç kız gözüme ilişiyor. En ufak bir duygu belirtisi taşımayan yüzü kıpkırmızı kesilmişti. O yüz ifadesi hem hayata hem de biri sıcakta aşını yudumlarken kendisinin ise bu dondurucu soğukta dışarda evine ekmek götürme telaşında olmasına, fakirlik ile zenginliğin getirmiş olduğu farkındalığın yüzünde bir şamar gibi çarpmasına bir isyanın ifadesiydi. Hevesim, neşem birden yerini gerçeklere bırakıverdi. Hayatın maalesef birde bu yüzü vardı çünkü. Göz göze geldik; o değil ben utandım. Sevincimden, mutluluğumdan, yanıbaşımdaki kardan adam yapma telaşında olan çocukların kahkahasından utandım. Ben, ben olduğum için utandım. Affet beni küçüğüm, affet no’ lur…
Yazıma dünyaca ünlü şairimiz olan Nazım’ ın dizeleri ile nokta koyuyorum.
Lambayı yakma, bırak,
Sarı bir insan başı düşmesin kara,
Kar yağıyor karanlıklara.
Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum.
Kar…
Üflenen bir mum gibi söndü
koskocaman ışıklar…
Ve şehir
Kör bir insan gibi kaldı,
Altında yatan karın.
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
Dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor,
Ve ben hatırlıyorum.