Ana Sayfa Köşe Yazarları 18.07.2020 4773 Görüntüleme

SANA KIRMIZI ÇOK YAKIŞIYOR

Hava sıcak mı sıcak. Dışarıdaki bunaltıcı ortam da insana resmen cehennemi hatırlatıyor desem yalan olmaz. Asfalt desen resmen eriyor, sana akıyor. Hafta sonu eve tıkılacak da değiliz ya ; arkadaşlarla bir plan yapıp sahile inip kimimiz elde olta, balık peşinde olacak, isteyen de denize girip yüzecek, güneşlenecek; ortamın tadını çıkaracak. Anlayacağınız plan reddedilemeyecek kadar cezbedici. Bu arada söylemeden de duramayacağım; ne kadar sıcak olursa olsun hep sıcağı, güneşi, kışa ve soğuğa tercih etmişimdir. Sıcak mevsimde doğan sıcağı, soğuk mevsim de doğan da soğuğu sevecek diye bir önyargı vardır kafamda; ne bileyim, belki de doğrudur.
Neyse biz yine programımıza dönelim. Hazırlıkları tamamladık ve şapkamızı, gözlüğümüzü, koruyucu kremimizi, havlumuzu, yedek penyemizi falan hepsini doldurduk sırt çantasına. Geçen sene bu aylarda kırkpınarda er meydanına çıkacak pehlivanlar gibiyken şimdi de kilo verme işini abartınca birden bakımsız kedilere döndük desem abartı olmaz. Mayomu giydim aynanın karşısına geçtim. İyi de; geçtim geçmesine de mayo kıçımdan düşüyor. Yok artık dedim. Bel kısmı lastikli ve kuşaklı olduğu için mecburen kuşağı biraz sıkarak durumu idare ettik. Hadi bakalım ver elini deniz; heyyttt! ben geliyom.
Karadenizli olmama rağmen yüzme işinde bir sıkıntı yok da oldum olası balık tutma işinde bir milim bile yol almışlığım yoktur. Çok kereler arkadaşlarla tekne ile olsun ya da kıyı da olsun misinaları diğerlerinin misinasına taktığım çoktur. E yani bu da bir meziyet olsa gerek. O yüzden balık tutmak fikrinden bahseder bahsetmez bunu duyan herkes elektrik çarpmış gibi titreme nöbetine girer “ Sakın! Sakın! Sen kenarda otur; bütün yemen içmen bizden” der, bu konudaki bireysel becerimi çok da nazik olmayan biçimde yüzüme vururlar. Çok da şeyimeydi: yani umurumdaydı.
Bizim tayfanın hepsinin elinde bir kamış; artık ne yakalayacaklarsa böbürlene böbürlene, kasıla kasıla oltaları hep birden horaaaa denize fırlatırlar.”Cumburlop” gören de bunları Kaptan Kusto falan zanneder hani. Görecem ben bunları iki üç saat sonra. Boş veeerrrr. Yat oğlum şuraya, uzan. İnme şu gereksiz gevşeklerin seviyesine. Güneşle kucaklaş, denizin serin sularına salıver kendini.
Üstünde uzanabileceğim rahat bir kaya parçası ara dur şimdi. Birinin çıkıntısı sırtıma batar, diğerinin se kıçıma. Bu nasıl program böyle allah aşkına. Yok yok ! baştan belli oldu; bu program bize zehir olacak gibi. Amaaan boş ver! takma kafana derken uygun dümdüz yassı bir kayalık buldum. Musalla taşına uzanır gibi uzandım. Kulaklığı da taktım. Olacak iş değil; çalan parça Sertap Erener’ in; sanki kadın bana istek parçası gönderiyor.
Uzanmışım kumsala
Güneş damlar içime
Kurumuş dudaklarımda
Unutulmuş bir beste
Yaşıyorum aheste
………….
Kirpiklerimi hafif aralayıp kısık bir perdeden güneşe bakıyorum; olmaz böyle bir güzellik. Yusyuvarlak yumurta sarılığında güneşle, kısık aralıktan renk cümbüşü içinde gökkuşağının tüm renkleri gözümün önünde: mavisi, laciverti, yeşili, turkuazı, sarısı, kırmızısı. Gökkuşağının üstünde kayıyorum resmen. Gökkuşağının tepesinden bizim çakma balıkçılara bakıyorum da hepsinin alnından düşen ter , öğretmeninin karşısında sorduğu soruya cevap veremeyen çocukların sıkıntısından dolayı düşen ter damlacıklarını andırıyor. Bu arada kovalarına bakıyorum; hepsinin ki bomboş. Sizi gidi çakma kaptan kustolar. Gökkuşağı salıncağında bir ileri bir geri sallanıyorum. Salıncağın sallanırken oluşturduğu devinime bağlı rüzgar bizim çakma balıkçılara bir nebze de olsa ferahlık getiriyor. “ Bu kıyağımı unutmayın” diyorum onlara.
Bu arada o da ne! Yağmur mu yağıyor ? Birden irkilerek doğruluyorum. Kim lan bu? Ufacık bir bebenin elindeki minik kum kovası ile üstümden aşağı su boşalttığını anlıyorum tabi ki. Zibidiye bakarmısın sen! Birde annesine beni işaret edip kafa bulmaz mı! Tövbe yarabbim.
_ “ Annii! Abi öf”
_ “ Gel yavrum. Baksana ne kadar kötü olmuş. Surat desen tokat domatesi gibi kıpkırmızı. Üstü desen yangına giden itfaiye eri gibi olmuş”
Kadının ağzının payını verip bir çift söz söyleyivermek için ağzımı açayım dedim. Daha dudaklarımı oynatırken kurumuş ve yanmış suratın acısıyla ağzımı kapatmam bir oldu. Lakin tek kelimeyle fena yandığımı anladım. Anlayacağınız bizimkilerle balık tutmaya giderken ve onlarla çakma balıkçı diye kafa bulurken oltaya takılan ben olmuştum.
Kulaklıktan gelen müzik de bugünü sanırım çok güzel özetliyor. Bana şarkı gönderen de bu sefer Hande Yener ve şarkısı da “ Sana kırmızı çok yakışıyor”
Belki birazcık bozuldun
Ruhun belki can çekişiyor
Belki biraz da kızardın ama
Sana kırmızı çok yakışıyor.
Herkese hayırlı hafta sonları diliyorum

 

İlginizi çekebilir

EKONOMİ ,GERÇEK HAYAL ve SON

EKONOMİ ,GERÇEK HAYAL ve SON

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb