PARADOKSTAN SAFSATAYA
Pozitif düşüncelerini geliştirmek yerine başkalarının görüşlerini çürütmeye çalışan filozof Zenon, yenilmez Aşil’i kaplumbağa ile yarıştırmıştır.
Aşil yeneceğinden o kadar emindir ki kaplumbağaya avans verir.
Zenon der ki, “Akhilleus kaplumbağanın başlama noktasına vardığında, kaplumbağa önde başlamış olduğu için bir miktar daha yol almış olacaktır. Akhilleus kaplumbağanın aldığı yolu tamamlamak için her zaman bu yolun önce yarısını koşmak zorunda değil midir? Ve her yarı yolu tamamladığında, kaplumbağa daha da ilerlemiş olacağından bu sonsuza kadar devam eder ve Akhilleus asla kaplumbağaya yetişemez.”
Kuşkusuz Zenon da hepimiz gibi Aşil’in kaplumbağaya yetişeceğini biliyordu, onun burada anlatmak istediği Aşil’in kaplumbağaya hiçbir zaman yetişemeyeceğini kanıtlamak değildir. Burada asıl mesele yanlış bir sonuca götüren kusursuz mantıksal akıl yürütmenin varlığıdır.
İtiraz edilemez deliller ile başlayıp, hatasız mantıksal adımlarla ilerleyerek doğru olmadığı apaçık bir sonuca varmak olanaklıysa çevremizdeki dünyayla ilgili bütün akıl yürütme çabalarımızı bir keşmekeş bekliyor demektir.
500 metreden gördüğünüz gizemli bir ağaç, kendi yaşanmışlıklarınız ve deneyimleriniz sayesinde vücut bulur.
100 metreye kadar yaklaştığınızda renkler ve gölgeler algılarınızı daha fazla görsel alana yönlendirir. Artık hayal gücünüz ve deneyimleriniz yerini gözlerinize bırakmıştır.
10 metrede ise geniş bakış açınız oldukça daralmıştır. Gözünüzün önündeki her şeyi olduğu gibi görmeyi deneme şansınız artmıştır.
Gençliğinizdeki hızınız, çabuk karar verme yetiniz orta yaşınızdaki kısmetse olura dönüşünce görmek istemediğiniz eski videolara dönüşebilir.
Yaşlandığınızdaki yavaşlama isteğiniz sadece fiziksel zorunluluktan değil, durmanın ve yavaşlamanın size kazandırdıklarına pencere açınca hep içinden geçebildiğiniz bir Alice Harikalar Diyarı bulabilmenizdendir.
Çünkü durmanın, aslında taraf olmak olduğunu öğrenmiştiniz.
Daha da ötesi durmanın, karşısına çıkmak olduğunu kelimenin tam aksine aslında durmanın sürekli hareket halinde olunduğunu sindirmiştiniz.
Amerika’yı tekrar tekrar keşfetme olasılığının gençler için sonsuz bir döngüde gerçekleşiyor olması, hareketin içinde hapsolan durağanlığın ispatı değil de nedir?
Peki gençliğinizde o hızınıza rağmen yetiştiremediğiniz şeyleri, daha sonrasında yakaladığınız dinginlikte nasıl bitirmeyi planlıyorsunuz diye sormak için çok mu cesur olmam gerekir?
Yoksa korktuğum şey mi aklını
zdan geçiyor?
Vazgeçmek!!!!!