Ana Sayfa Köşe Yazarları 19.07.2021 1547 Görüntüleme

Matmazel Julie

“Julie: Hayır, gitmiyorum daha. Gidemem… bakacağım. Dinle! Bir araba sesi. Demek kan görünce dayanamıyorum sence. O kadar güçsüz sanıyorsun beni. Ah, senin kanını, beynini bir satır tahtası üstünde görmeyi ne kadar isterdim! Ne çok isterdim bütün o cinselliğin bir kan denizinde yüzsün. Tutup kafatasından içerdim, sonra ayaklarımı göğsünün içinde yıkar, yüreğini olduğu gibi kızartıp yerdim. Demek güçsüzmüşüm ben. Demek seni sevdiğimi sanıyorsun, sanki benim rahmim senin tohumların için yanıp tutuşuyor; kalkıp senin dölünü bağrıma basıp onu kendi kanımla besleyeceğim demek. Aklınca sana çocuk doğuracağım ve senin adını taşıyacağım. Bu arada sorayım bari, adın ne senin? Soyadını duymadım hiç. Olduğunu da hiç sanmam.

Modern tiyatronun öncülerinden İsveçli yazar August Strindberg’in 1878 yılında yazdığı, şu an İstanbul’da sahnelenen, Matmazel Julie adlı oyunundan alıntıdır. Soylu bir kişi olan Matmazel Julie, uşağı Jean’e aşık olur ve onunla ilişkiye girer. Matmazel Julie’nin, soyluluğundan kadınlığını unuttuğu bir sırada, zenginlik avcısı Jean, zekice hamlelerle, Julie’yi kendine aşık eder. Aralarındaki sınıf farkı ve Matmazel Julie’nin beklediği itibarı, herşeye rağmen, Jean’den görememesi,  sadece mutsuz bir kadın olarak değil, toplumun yarattığı bir kurban olarak, onu ölüme sürüklerken, Jean’i hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya götürür.

Sınıfsal farklılık, ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı, yirminci yüzyılda ise, kendinden farklı olanı dışlama kavramı . İnsanların, çağlar boyu kendilerini farklı gösterme çabası içinde olmaları, bu çaba içinde olmayanları diğer kategorisine sokmuştur. Ne yazıktır ki, bu çabalar yüzyıllardır alkış görmekte ve taraf bulmaktadır. Aynı ortamda bulunduğunuz, fakat farklı düşüncelere sahip olduğunuz halde, o ortamdaki çoğunluk yüzünden, düşüncelerinizi açıkça ortaya koyamadığınız anlar olmuştur muhakkak. Bunları genelleştirip, iş görmek için kurulmuş birimlerin içine adapte ettiğinizde, fikir beyan etme kavramı, özellikle tutum agresif İse veya zıt fikirler içeriyorsa çekimser kalır. Bu durum, insanoğlunun öteki tarafı yüceleştirme, o tarafı genel kabul görmüş ilkeler olarak, görme yetisini üste çıkarıyor, bir buzdağı gibi. Unutmamalı ki; bir zamanlar, Hitler’in demokratik kurallara uygun bir şekilde seçilerek askerliğin alt mertebelerinden, tarihsel olarak kabul görmüş bir soykırıma önderlik etmesi, çekimser kalmanın, ne kadar acı sonuçlar verdiğini göstermiştir.

Eşitsizlik-çekimserlik diye bir denklem çok da yanlış olmaz. Tarih bize karşı çıkmanın, fikrine sahip olmanın, çoğulcu olduğu takdirde ancak, gücünü gösterebileceğini defalarca kanıtlamıştır. Azınlık hakları, kadın- erkek eşitliği, çocuk hakları, eşcinsel hakları, engelli hakları,  yaşanılan direnmelerle haklılık kazanmıştır, kazanmaktadır.

Eleştirel bakış açısı, çekimserliğin hiç anlaşamadığı insanı, özel hayatında ise, hiç aklında yokken bile çıkarsamalara götürür. Karşılaştığı problemleri, sadece bir yönden görerek, çözmeye çalışma yanılgısından kurtarır. Eleştirinin her zaman haklı olduğu ve savunulabilir olduğunu iddia etmiyorum. Ama bir ortamda duyulan “çatlak sesler” insanları rahatsız etmemeli. Her konuda, insanlar henüz daha çocukken itiraz edebilme ve farklı görüş bildirebilme cesaretine, sahip olma iç güdüsü ile yetiştirilmelidir. Unutmayalım ki; içinde yarattığımız dünyada yaşayacağımıza göre, bu sebeple, kimsenin tek tip insan modeli yaratma kaygısı içinde olmaması gerekir. Kimse kimseye benzeyemez, benzetilemez. Benzersizlikler, hiç kimse için bir aykırılık olarak görülmemeli, aksine bir çeşitlilik olarak algılanmalıdır.

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb