LIFE IS LIFE
Bazen yaşadığımızı unuttuğumuzu düşünüyorum. Asıl yapmak için geldiğimiz şeyi unutuyoruz.Ne tirajik ama. Ne kadar oldu rüzgarın uğultusunu duymayalı ya da yağmur damlalarının düştüğü yeri seyretmeyeli ya da bir odunun alev alışını ne kadar oldu söyle. Hatırlayamadın değil mi? Ya da bırakalım ne kadar oldu etrafın ağaçlarla sarılı olduğu bir yerde yalnız kalmayalı. Yüzünü gökyüzüne çevirmeyeli ne kadar oldu? Kaç tane yıldız olduğunu saymaya çalıştığın günleri unuttun mu? Ya da kanat çırpışını kuşların, bir çalının rüzgarda acele etmeden sallanışını ya da bir sincabın daldan dala atlarken ki asla vazgeçemeyeceği keyfini. Pardon ben unuttum sanırım sen alışverişin keyfini çıkartıyorsun etiketi bile çoğu zaman sökülmeyen ya da oturup pahalı bir kahve içmenin ya da iş ve ev arasında mekik dokumanın. Bir hatırlatayım istedim, YAŞAMAK, diye bir şeyi atlıyorsunuz sanki onun içindeki küçük güzel detayları bulup çıkarmak yerine hayatı büsbütün içine alacak pardon ama saçma şeylerle uğraşıyorsunuz. Saçma demeyelim de daha “bütünsel kavramlarla” uğraşıyorsunuz Bence siz, sizin algınızı yönetmeye çalışan telefonun içindeki şeytana pek uymayın Benden söylemesi ister dinleyin uygulayın, isterseniz böyle devam edin gitsin. Siz yine de karar vermeden bu şarkıyı (başlıktaki) bir dinleyin.