KENTSEL DÖNÜŞÜMDE GÖZDEN KAÇANLAR
Kentler sadece yapısal olarak değil aynı zamanda dokuları ile değişiyor hatta dönüşüyor. Binaları modern teknolojilerle değiştirirken mahallelerin özellikleri de değişmekte olması özellikle içerisinde uzun yıllardır yaşayanların yüreklerini sızlatıyor. Çünkü onların kendilerine göre farklı kültürlerin birbirleri ile etkileşmesi sonucu kendine has kent kültürü bulunmaktadır. Örneğin mahalledeki ekonomik olarak zor durumda olanlar bilinir, yaşlıları engellileri, yeni taşınanları, esnafı, vs. herkes birbirini tanır, kime yardım edilmesi gerekirse ona yardım edilir, kimden daha fazla istenmesi gerektiği bilinir idi. Dili geçmiş zaman kullanıyorum çünkü büyük şehirlerde kentsel dönüşüm derken bu dokuların hepsi tarihe gömülmek üzere. Böyle yazılarla veya hatıralarda hoş bir duygu olarak kalmaktadır.
Yardıma ihtiyacı olan aileler veya kişiler mahallelinin girişimleri ile elden geldiğince giderilmeye çalışılır, daha büyük sorunlarda devlet makamlarından yardım talep edilirdi. Şimdilerde dönüşen kentlerde kim kime dumduma yaşandığı için biraz sivil toplum kuruluşları, biraz yerel yönetimler, biraz da devletin kurumları bu yardımlaşma sistematik bir hale getirmiş durumdalar. Hal böyle olunca endüstriyel tip yardımların kime ulaştığı, ne şekilde ulaştığı, suiistimallerin varlığı veya hangi boyutta olduğu bilinemezken, tüm bunların yanı sıra sistemin açık kapısı dilencilik kurumsal boyut kazandığı anlaşılmaktadır.
Özellikle İstanbul başta olmak üzere neredeyse tüm büyük şehirlerde dilenci profili değiştiğini sizlerde görüyorsunuz. Yani kısaca yerli dilencilerin hiçbiri ortada yok, neredeyse hepsi Suriyeli göçmen. Çocuklar koloni halinde ezberletilmiş cümleleri tekrar tekrar söyleyerek, bakanın yüreğini parçalayan görüntülerle “ yalnız bir lira, ekmek alacağım” diyorlar.
Nerede bu yerli dilenciler? Diye merak ederdim. Sonra bir gün sabah saatlerinde minibüs ile kırmızı -ışıklara yakın bir noktada bırakılan 7 – 8 Suriyeli çocuk ve birkaç kadın gördüm. Ertesi gün özellikle aynı saatte orada oldum aynı şekilde arabanın yarısı indi diğer yarısı başka bir ışıkta çalışmak üzere yola koyuldu. İş yerine bırakılan çalışanlar gibi hem de özel servis ile. Gün boyu takip ettim akşam hava karardıktan sonra da aynı servis aracı aynı noktadan paydos yapan işçileri toplamaktaydı. Servis şoförü göçmen değildi. O an anladım ki bizim yerli dilencilerin bazıları patron olmuş kurumsallaşmış daha ucuza işçi çalıştırıyor üstelik sigorta derdi de yok. Sonra anladım ki dilenilen yerler de farklı kişilerce paylaşılmış hasbelkader yeni bir dilenci ortaya çıksa hemen bertaraf ediliyor. Etraftaki esnaflara sordum beni doğruladılar hatta dediler ki; bazılarına iş teklif ettik kabul etmiyorlar. Nasıl yani işsizlikten milletim kan ağlarken asgari ücretli işi kabul etmeyenler de var memlekette üstelik alternatifi dilenmek. Öyleyse bu dilencilik daha fazla getirisi olan bir iş olsa gerek ya da ağır baskı ve şiddet var demektir.
Nereye gittiği belli olmayan, hangi amaç için kullanıldığı belli olmayan, dini ve duygularınızı istismar ederek toplanan paralar kim bilir ne oluyor? Ne olursa olsun kentler yozlaşıyor, sıcak ve güvenli mahalle hayatı kayboluyor. Komşuluk, dayanışma ve paylaşma geleneklerimiz de değişiyor, dönüşüyor. Daha iyimi oluyor, daha kötümü oluyor, siz karar verin…