iNSAN HAKLARI ÜZERİNE KAFA YORMACA
İnsan hakları ve ihlallerine ilişkin çoğu yazıların baş aktörü devlet olmuştur; yanlış olmamakla birlikte neden bir birey olarak çevremizde gördüğümüz ya da gözlemlediğimiz olaylar karşısında sessiz kaldığımızı da hiç sorgulama gereği duymayız.
Peki bir insan olarak bizlerin hakları nelerdir? Hangi hakların sahibiyiz? Bu ve buna benzer soruların cevabını biliyor muyuz ? Öncelikle bir insan olarak en başta yaşama hakkına sahip olduğumuzu bunun yanı sıra sağlık hakkı, eğitim hakkı, mülk edinme hakkı, seyahat hakkı, haberleşme hakkı, kanun önünde kendini savunma hakkı, hak arama hakkı, seçme ve seçilme hakkı, devlet hizmetlerinden eşit olarak faydalanma hakkı başlıca haklarımızdandır. Bu temel haklar devletin anayasası ve insan hakları evrensel beyannamesi ile de güvence altına alınan haklar olmakla birlikte günümüzde maalesef bu hakların kişi veya kurumlarca ihlal edildiğini üzülerek görmekteyiz.
Yukarıda saydığımız hakların kanun önünde herkese eşit mesafede olan ve kanunlarca da koruma altına alındığını bilmekle beraber bu hakların ihlal sebebinin ana kaynağı güçlü güçsüz, zengin fakir ayrımının üst düzeyde olduğu ülkelerde daha sık görüldüğü gözlemlenmektedir. İnsanın değerini korumak ayrıca ahlaki bir gerekliliktir. Bizlerde etrafımızda gördüğümüz din, dil, ırk, cinsiyet ayrımcılığına, zulme, baskıya, eşitsizliğe, adaletsizliğe bir insan olarak yasalar çerçevesinde bir insan olarak tüm insanlar adına karşı çıkmalıyız.
İnsanların kendilerinin veya çevresinde tanık olduğu insan hakları ihlalinin beyninde kalıcı olarak yer ettiğini bilir misiniz? Bu olaylar kişilerin haklarına yapılan tecavüzle sınırlı kalmayıp zihnimizde ve belleğimizde kalıcı hasarlara yol açmakta ve psikolojik olarak ezilmişlik, toplumdan dışlanma, aşırı tepki ve sinir hali, depresif bozukluklar gibi tedavisi zor olan sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir.
Günlük yaşamda hepimiz buna benzer hak ihlallerine rastlamaktayız. Acaba bu olayları gerekli mercilere iletmekte, sivil toplum kuruluşlarını bilgilendirmede ne kadar başarılıyız? Bu soruyu kendinize hiç sordunuz mu? Her olayı devlete yıkmak işin en kolay yanı maalesef. Peki biz bir birey olarak yaşanan bu ihlallerden ne kadar sorumluyuz? Tepkisini en insani ve güçlü bir biçimde duyuran halkın karşısında suç oranının azalabileceğini, insan hakları ihlalleri konusunda caydırıcı olabileceğini düşünmek çok mu zor? Devletin bu konuda mevzuattan ve anayasadan doğan hak ve yükümlülükleri olmakla beraber birey olarak bu yasalara karşı ve yasaların çiğnenmesine olan duyarsızlığımız devlet kadar bizleri de bu konuda sorumlu tutmaktadır.
Şimdi size insan hakları ihlalleri ile ilgili yaşadığım olaylardan bir örnek vereceğim ve bu konuda herkesi düşünmeye davet edeceğim; bakalım bu konuda ne kadar duyarlıyız! Anlatacağım olay birden fazla hak ihlalini; hem eğitim hakkının hem hak arama hakkının, kanun önünde kendini savunma hakkının ihlalini kapsamakla beraber okul çağındaki bir çocuğun yaşadığı travmaya ve halen aklından çıkmamasına ait güzel bir örnektir diye düşünüyorum; bu arada bu bir genelleme olmayıp istisnai bir vaka olup kişi ve kurumları karalama amacı taşımamaktadır. Bahsettiğim olay benim ilkokul çağlarında sınıfımızın öğretmeninin vermiş olduğu ödevlerin kontrolü esnasında yakın zamanda babası ölmüş komşumuz olan yetim bir kız öğrenci arkadaşımızın verilen ödevi yapmadığının ve ona sorulan sorulara cevap verememesi nedeniyle öğretmenimiz tarafından bütün sınıfın gözü önünde saçlarını eline dolayarak sınıfta sürüklemesi, kızı darp etmesi, bütün yalvarış ve yakarmalarına rağmen o fiziksel şiddeti artarak sürdürmesi bütün sınıfta hezeyana sebep olmuş, korkudan altına kaçıran, geçici konuşma bozukluğu yaşayan ve buna benzer psikolojik sorunların görülmesine sebep olmuştu. O yaşta bir öğrenci olarak bu insan hakları ihlali karşısında kızın ailesinin hem okul müdüriyetine hem de milli eğitim müdürlüğüne şikayetinden bir sonuç çıkmamış; lakin aynı öğretmen aynı okulda görevini yapmaya devam etmiştir. Bu verdiğim örnekte olayın yansımaları hem öğrencilerin derslerine olumsuz sirayet etmiş ve hem de pek çok arkadaşımızda onarılması zor travmalar yaratmıştır.
Verdiğim örnekte hak arama hakkını kullanan bireyin yasalar önünde eşit olduğu bir gerçek olsa da bu hakkın karşılığını “hak” olarak alamayan bireylerin toplum içinde içine kapanık, kendini ifade edememe, asosyal bir birey olma, toplumdan dışlandığını hissetme gibi sosyal ve psikolojik problemlerin içine düştüğünü görebiliriz. Bunun yanında yaptığı yanına kar kalan kişilerin ise suça olan mehilinin artarak devam ettiğini söyleyebiliriz. Yukarıda bahsettiğim gibi bu tür hak ihlallerinin ana dayanağının güçlü güçsüz farkından geldiğini ifade etmemiz hiç de yanlış olmaz diye düşününce; insanca yaşamak, insanca eğitim almak, hak arama ve buna benzer diğer temel insan haklarından insan gibi yararlanabilmek için devletin bununla ilgili yasal düzenlemeleri daha da iyileştirerek hızla yasalaştırması, sivil toplum kuruluşlarının bu temel insan haklarının takipçisi ve savunucusu olması ve tespit ettiği eksiklerin yasal düzenleme ile anayasal bir madde haline gelmesinde aktif rol alması, biz bireylerinde yaşadığımız insan hakları ihlallerini bunları görmezden gelme ve bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı yerine olayın üstüne giderek en üst mercilerde bile olsa hakkını araması , gerekirse yazılı ve görsel basın organlarında bu sıkıntıların ve ihlallerin dile getirilerek hem kendi adına hem de toplum adına düşen görevi insan olarak ve vicdan sahibi bir birey olarak yerine getirmeliyiz.