İÇİMDEKİ BEN
Puslu bir İstanbul sabahı kafam dolu vaziyette yatakta güne merhaba diyerek uyandım. Sıcak yatakta sağa sola dönerek miskin miskin keyif yapmak çok eğlenceli olsa da yeni günün hazırlığını yapmak için yataktan doğruldum. Gece boyunca içimdeki ben sürekli beni fırçalayıp durdu ; hayata dair kaygılarından ve “bu yaşına kadar kendin için ne yaptın be adam? “ diyerek kendi kendimi sorgulamama neden oldu.
Herkesin içinde bir ben vardır ; sıkıldığımızda , üzüldüğümüzde her bir vakit yanımızda olan bir ben. Onun varlığı sayesinde hayata dair kararlar alırız; bazen doğru bazen yanlış. Ama onun hayatımızdaki yerini ve önemini yok sayamayız.
Hayatımızı bir film şeridi gibi gözümüzün önüne getirelim. Film karesine giren anlar belleğimizde yer eden anlar olur genelde. Okul öncesi çağlara ait karelerse kimi zaman bulanık , kimi zamansa hiç yoktur; ama içimizdeki ben hep vardır.
Film karelerinde hep ertelenmiş hayallere rastlarız. “Şu çocukların okulu bir bitse de öğrenim taksitlerinden kurtulup kendimize gelsek” , “ Şu evin kredi ödemeleri bitse de avans hesabını kullanmaktan kurtulsak” , “ Şu çocukları bir işe soksak da onlar da bizde huzura ersek” … Bu sorular böyle uzun liste halinde devam eder.
İçimdeki ben de tam bu sırada beni çimdikleyip durur. “ Kendin için ne yaptın be adam ? “ Aslında bu sorulara muhatap kalmamızda “ben” haksız da sayılmaz. Hayallerimizi gerçekten ertelemeli miyiz ? Bu insanoğlu hiç bilmez mi: gün olur hayallerini gerçekleştirecek vakti bile olmayabilir. Her birimiz sanki hiç ölmeyecekmiş gibi davranırız. Sorumluluklarımızın bilincinde olarak her ikisinin de bir arada yürüyebileceğini kabul etmemiz çok muz zor?
İnsan dünyaya bir sefer geldiğine göre ve sana sunulan hayatın güzelliklerinden faydalanmasını bilmek ya da şuna adam gibi yaşamak da diyebiliriz ; çok mu zor? İçimdeki ben, beni sorgulayadursun aslında yaşam hayallerin ertelenemeyeceği kadar kısa maalesef. İçimdeki ben’e bu konuda hak vermemek elde değil.
Konu ile ilgili geçen sohbet ettiğimiz arkadaşımız memuriyetin artık son demlerini yaşayan, saçlarına yılların vermiş olduğu yorgunluğu belli edercesine ak düşmüş vaziyetteydi; alın çizgisinin her bir tanesi sanki her 10 seneye denk düşercesine belirginleşmiş vaziyette kendisiyle karşılıklı sohbet ederken dikkatlice kendisini süzdüğümde mahcubiyeti yüzüne vurur olmuştu.
Bana artık çalışmaktan yorulduğunu ve emekli olduktan sonra biraz da kendisi için yaşayacağından söz ederken “Koca eşşekleri okutup da adam edeceğim diye imanım gevredi. Benden buraya kadar; gerisi onlara ait. Birde yuva kurmalarında yardımcı olurum onlara; o kadar. Ondan sonra kendi ayaklarının üstünde durmasını öğrenmeliler.” Derken bu arada onları büyütüp memlekete hayırlı birer evlat olarak kazandırmış olmanın haklı gururu da yüzünden okunmaktaydı.
Ben de kendisine “Abi , bunca sene didindin çalıştın ve artık emekli olacağım , biraz da kendim için yaşayacağım derken kastettiğin hayal , yaşam nedir?” deyince birden duraladı; lakin çocuklara ve onların geleceğine kendisini öyle adamış ki yapmak istediği hayali bile hayal edememiş. Hallice bir bekleyişten sonra “öğrenip te ne yapacaksın ki?” deyip konuyu değiştirmek istediğini fark ettiğimde aslında tasavvur ettiği hayalin bile onun için ne ifade ettiğini , onu mutlu edip etmeyeceğini bile bilemediğini hissettim.
Yatakta sağa sola dönerken işte içimdeki ben de bu duruma düşmemem için beni çimdikleyen ve aslında herkesin de içinde olan bir ben. Yaşamımızda önümüze ne gelip gelmeyeceğini tabi ki bilemeyiz ama hayallerimiz ertelenmeyecek kadar kıymetli ve zaman da o kadar değerli. İçimde ki ben bana bunu öğretti ; sizi bilmem.