Ana Sayfa Köşe Yazarları 4.10.2024 440 Görüntüleme

ALAMAN GÜNLERİ

Yurt dışında bir kaç kez bulunmama ve farklı ülkeleri gezmeme rağmen, bu zamana kadar Almanya’ ya gitmek nasip olmamıştı.

Dış ülkelere olan seyahatlerde Türk vatandaşlarına gösterilen vize zorluklarını dikkate alırsak, yeşil pasaportun nasıl bir nimet olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Üç saatlik bir yolculuğun ardından, kız arkadaşımın da yaşadığı şehir olan Frankfurt havalimanına indiğimizi anons eden pilotun konuşması bitince bütün yolcular tarafından çılgınca bir alkış tufanı koptu. Arkadaşıma “ Bu alkışlar Almanya’ya hoş geldin Ümit alkışı mı” deyince “ kız arkadaşım “hayır pilotun inişini” alkışladılar diye benimle maytap geçti.

Uçağın çıkış kapısında herkesin pasaportları iki kişiden oluşan Polis ekibi tarafından incelenirken, benim pasaportun her ikisi tarafından incelemesi ve bir tanesi ile pis pis bakışmamızın ardından onay alıp Frankfurt’ a adım attık dediysek de, alan içinde ise yine pasaportumuza giriş kaşesi vurulması için Alman polis memurun karşısına dikilince bu sefer de sanki Alman gizli servisi BND tarafından sorgulanıyor hissini uyandıran ve yanımdaki kız arkadaşım tarafından cevaplanan “ eşiniz mi” “ nerede kalacak” “ ne zaman dönecek “ “ Bilet aldınız mı “ “ Bileti görebilir miyim” türü sorularına muhatap olunca kan beynime sıçradı. Yeşil pasaportuma rağmen her türlü psikolojik baskıyı üstümde hissederken Alman faşizmini bizzat yaşamış oldum. Kendimi resmen ezilmiş bir böcek gibi hissettim ve bir gün boyunca da kendime gelemedim. Hele bir de insanların sürekli Almanca konuşması ve senin bunların hiç birini anlayamaman bu hissi daha da kuvvetlendirdi.

Bilmem kaç katlı otoparkta uzunca bir süre arabamızı aradıktan sonra hızla evimize doğru yola koyulduk. Havalimanına yakın bir yer olan Mörfelden’de ki evimize gelince tatlı bir huzur bedenimizi kapladı. Evde kız arkadaşımın bedensel ve zihinsel engelli kızı Pelişkay’la (Pelin) ve bakıcı hanım Moldovya uyruklu Tamara ile de tanıştık.

Tamara’nın memleketine özgü yemek kültürünün kokuları burnumuzun direğini sızlatınca acıktığımızı da hissettik.

Pelişka ile ilk karşılaşmamız. Annesinin umutla, sevgi ve , sabır ile baktığı Pelişka bir kromozomun fazla olması ile ilgili gen hastası ve kendisi 34 yaşında.

Onu görünce yürümenin, konuşmanın, yemek yemenin, kendi özel ihtiyaçlarını görebilmenin ne kadar kıymetli olduğunu bir daha anlamış oluyorsunuz. ilk göz temasında altı aylık bir çocuğun zekasına sahip olan bu küçük bedenin vermiş olduğu ilk tepki hemen gözlerini kaçırmak oldu. Ben yola çıkarken ağır gribin ilk semptomları henüz üstüme yeni yerleştiğinden Pelişka’ yı da hasta etmemek için sadece onun başını okşamakla yetindim.

Sonra ki günlerde Frankfurt benim gelişime mi üzüldü, yoksa sevinçten mi ağladı bilinmez sürekli dinmez bir yağmur peşimizi de bırakmaz oldu.

Hep evde oturacak değiliz ya! Bu yağmurun dinmesini beklersek hiç bir yer görmeden Türkiye ‘ ye geri döneceğiz diyerek arabamıza atlayarak Frankfurt’ a yollandık.

Frankfurt’ ta o gün İtfaiye şenliklerine denk geldik. Tarihi Römer meydanında yapılan bu şenlikle soğuk Frankfurt’ un bir nebze olsun ısındığını da görmüş olduk. Tarihi Pazar meydanı Römerbeg ‘ i çevreleyen renkli renkli eski Alman evleri de görülmeye değerdi gerçekten.

Main nehrinin kıyısında kurulmuş olan bu tarihi şehir Frankfurt’ta mutlaka görülmesi gereken yerlerden en önemlilerinden biri Roma dönemine ait Katolik Katedralidir. Bu devasa yapı Aziz Bartholomeus adına yapılmıştır. Özellikle 19’cu yüzyılda milli birliğin sembolü olarak görülmüş. Şehri kuşbakışı görmek için 3 Euro karşılığında katedralin kulesine çıkış yapabilirsiniz fakat çok fazla basamak çıkmanız gerektiğini unutmayın çünkü epey nefes nefese kalacaksınız fakat manzara da buna değecek. 95 metre yüksekliğe ulaşan kulesi ile şehrin her bir yanını görebilme imkanı olan bu 14. Yüzyılda yapılan katedrale giriş ücretsiz sadece ayin esnasında ziyarete kapatılıyor.

Iron Footbridge ise şehir manzarası ve romantik çiftlerin taktığı asma kilitlerle ünlü, Main üzerindeki demir yaya köprüsü olup özelikle akşam şehrin ışıklarının nehre yansıması ile panoramik bir görünüme sahiptir.

Bu arada Goethe’nin evi olarak anılan ve ünlü şairin doğup büyüdüğü ev ayrıca genç Werther ‘in anılarının yazıldığı ev olarak da biliniyor.

Arkadaşımın “ Gel sana Frankfurt simidi yedireceğim” diyerek kendimize birer Bretzel aldık. Bu simidin bizim Türk simidinden epey farklı susamsız ve içinde çok farklı bir lezzet var

Günün yorgunluğunun ardından eve geldiğimizde bu seferde kendimizi Pelişka’nın odasına attik. Ona Frankfurt maceramızı anlattıktan sonra arkadaşım mutfağa yollanırken ben de sevgili Pelişka’ ya nostaljik Türk parçalarını kendi yorumumla dinletirken Pelişka’da bu şarkılara sallanarak ve el çırparak tempo tuttu. Mutfaktan çıkarak gelen sevgili Pelişka’ nın annesi kulaklarını tıkayarak sesimi protesto ettiğini belli etse de bunun bir kıskançlıktan ibaret olduğunu sevgili Pelişka’ nın verdiği tepkilerden anlaşılıyordu. O yüzden bu kıskançlığa hiç takılmadık.

Günün yorgunluğu Pelişka’yı da etkilemiş olacak ki erkenden gözlerini kapadı. Diğer Polonya asıllı bakıcı Monika onu hemen odasına götürdü.

Ertesi gün Pelişka’nın dişçi randevusu vardı. Evde tek başına oturmaktansa “ Ben de geliyorum “ diyerek birlikte dişçiye gittik. Dişçi kliniğinde 3 saat sıranın bize gelmesini bekledik. Oradaki randevuları alan kişi sanırım bir hata yapmış olacak ki her şey birbirine girdi, herkes aynı saatte kliniğe dolmuştu.

Sıramız geldiğinde ilk önce narkoz verecek olan Alman doktor çocuğun kolunda damar yolu bulmaya çalıştı ama nafile. Adam damar yolunu buluncaya kadar tavlada iki parti yapılırdı emin olun; buna rağmen damar yolu bulunamadı, kızcağızın kolu delik deşik oldu ve sonuç sabahtan akşama kadar tüm gün klinikte vakit geçirip hiç bir şey halledemeden geri dönmüş olduk. Günün sonunda Atatürk ‘ün “ Beni Türk hükümlerine emanet ediniz “ lafının doğrulandığına da bizzat şahit olmuş olduk.

Ertesi gün ise dünkü günün yorgunluğunu evden çıkmayarak ve tembellik yaparak geçirip akşam Asya kökenli bir Tayland restaurantına gidip kendimizi ödüllendirdik. Açık büfe tarzında bir restaurant olan yerde Asya’ ya özgü Sushi ‘ sinden , karides ve Levrek kullanılarak yapılan çorbasına Tatlı acı soslu Somon’undan deniz yosunundan hazırlanan Sushi Kimbap’ a ve uzak doğunun farklı lezzeti Teriyaki soslu et’ e kadar her bir çeşidin tadına bizlere hizmet eden robotun sağa sola koşturmacasını şaşkın şaşkın izleyerek baktık.

Beni şaşırtan bir husus da Frankfurt’ ta Rewe isimli markete gittik biraz eve eksik görelim dedik. Alışveriş sepetimizle dolaşırken içki standında her bir markanın tadına bakılarak seçim yapılma imkanı vardı .Türkiye’ deki büyük marketlerde salam, sosis, sucuk için yapılan uygulamaya Almanya ‘ da içkiyi dahil edip damak tadına uygun içki seçimi için fırsat yaratılmış; ama gel gör ki standın önünde hiç kimse yok. Kendi kendime dedim ki bu stand Türkiye ‘ de olsa bir kilometre kuyruk oluşurdu. Aynı adamlar dönüp dolaşıp standın önüne gelip kafa çekerlerdi.

Markette 90 ve üzeri o kadar yaşlı insan var ki şaşırmamak elde değil ve hepsi de sağlam, dimdik yürüyen, kimseye muhtaç olmadan kendi işlerini gören insanlar olduğunu görünce Alman’ların yaşlı ama sağlıklı ve ortalama ömürlerinin Türkiye ‘ den çok daha uzun olduğunu bizzat da görmüş oldum. Genç olan nüfus ise ülkeye yerleşmiş olan Asyalısından tutun da Afrikalısına kadar bir dünya yabancı uyruklu insandan oluşmakta.

Alaman günlerinde en çok dikkatimi çeken diger bir hususta saat aksam 20.00 den sonra etrafın tenhalaşıp herkesin evine çekilmesi, ortalıkta tek tük insan olması, herkesin kurallara riayet ediyor olması. En çok dikkatimi sokakta bir tane bile sahipsiz kedi köpek olmamasıydı. Çünkü hepsinin barınma için gerekli konfora, uzman veterinerlere sahip alanlarda tutulmasıydı. Ve ve… en kalabalık yerlerde dahi hiç bir çöpün, sigara izmaritinin bile olmaması bizim ülkemizde bu noktaya gelebilmek için daha cok kat etmemiz gereken yol olduğunu keşfettim.

Herkese keyifli okumalar dilerim ( Ich wünsche allen eine angenehme Lektüre)

 

İlginizi çekebilir

100 YIL

100 YIL

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb