Ana Sayfa Köşe Yazarları 8.12.2024 379 Görüntüleme

SIZINTI

İnsan düşünen bir varlıktır. Bu da canlılar arasında bizleri farklı kılan bu özelliğimiz sayesinde karar verebilme, uygulayabilme fiilinin gerçekleştirilmesine olanak sağlar.

Bu özellik ise kimilerinde mantık, kimilerinde duygu yoğunluğu çerçevesinde hayata geçirilir. Kimilerinde ise her ikisinin de dengede olduğu hali ile uygulanır.

Peki kararları almamıza ve uygulamamıza olanak sağlayan olayların karşısında objektif olabiliyor muyuz? Bu kararları mantık veya duygu çerçevesinde alırken ne derece doğru kararlar alabiliyoruz; bunu hiç kendinize sordunuz mu?

Bir öfke anında vereceğiniz karar ile ertesi gün vereceğiniz karar aynı mı olur sizce?

Yazımızın da başlık konusu olan “ sızıntı “ kelime anlamı ile değerlendirildiğinde olumsuz bir halin yansıması olduğunu görürüz.

Beynimize sızan bu sızıntının içimizi kemirmesi hallinde sizce sağlıklı kararlar verebilir miyiz?

Herkes böyle durumlarda aynı tepkiyi vermez. Kimisi sızıntının hayatına vermiş olduğu zararın farkında olduğunu düşünerek o kişileri hayatından komple çıkarır; kimisi de bundan böyle o kişiyle olan ilişkilerini belli bir seviyede tutması gerektiğini düşünüp , sınırlı sorumlu davranış sergiler; kimisi de o sızıntının kaynağı ile konuşup diyalog yoluyla ona bir şans daha verip duruma göre hareket eder; kimisi de dağ dağa küsmüş dağın bile haberi olmamış misali kendi içindeki düşünceleri kendi ile paylaşıp somurtur.

Bu soruyu kendinize sorduğunuzda vereceğiniz cevaplar muhtemelen bunlardan birisi olmakla beraber, hangisinin doğru olduğu kişiden kişiye değişir. Çünkü kararı bu yönde veren kendi kararının doğru olduğunu düşünmektedir.

Ama her bir uygulamanın da ortak noktası şu ki; bu sizi yiyip bitiren bu sızıntıya çare bulamazsanız sızıntı sızıntı olmaktan çıkıp ( mecazi anlamda söylüyorum) dev bir sorun yumağı haline dönüşüp vücudu kemiren bir tür kansere dönüşecektir.

Gerçi pek çok hastalığın kaynağının zihinde çözülmemiş problemler olduğunu düşünürsek buna mecazi de demeyebiliriz.

Duygular sadece saklandıkları zihinde değil iç organlarda da önemli hasarlara neden olabiliyor. Hatta en güzel duygulardan biri olan neşenin aşırısı bile kalbi yorabiliyor.

Tıbben de kanıtlanmış olan bir durumu paylaşalım sizlerle. Olumsuz duyguların hastalık yaratmasının sebebi, çoğu zaman stres hormonlarını artırarak organları etkileyip işlevlerini kaybetmesine sebep olmasıdır. Kronik hastalıkların temelinde öfke, üzüntü gibi olumsuz duygular yatabiliyor. Aşırı alkol kullanımı, bilinçsiz ilaç kullanımı nasıl karaciğeri tahrip edebiliyorsa aşırı öfke ve kızgınlık gibi duygular da karaciğere zarar verebilmektedir. Aşırı öfke durumlarında mide bulantısı, kramplar, baş ağrıları görülebilmektedir denmektedir.

Organlara olumsuz etki eden duygulardan biri de korkudur. Aşırı korku, böbrekler üzerinde büzülme etkisi yaratarak ve işleyişini etkilemektedir. Böbreklerin işleyişindeki bir olumsuzluk ise yine daha fazla korku duygusu olarak kişiye geri dönmektedir. Kişi organlarındaki zayıflama sonucunda daha çok korku hissedebilmektedir. Bir şeyi dert etmek, takıntı yapmak ise en çok mide-bağırsak sistemini vuruyor. Dalgınlık, aşırı düşünce, zihinsel çalışma, kaygı, endişe gibi duygular da direkt dalağı etkilemektedir deniliyor.

Bizden söylemesi; gerisi size kalmış.

KAYNAKÇA: Memorial Tıbbı Bilimler Sayfası

 

 

İlginizi çekebilir

MUTFAK VE ÖZGÜRLEŞME

MUTFAK VE ÖZGÜRLEŞME

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb