SU TERAZİSİ
Kimimiz her şeyi unutmak ister, kimimiz hiçbir şeyi unutmamak.
Hepimiz özünde yarına bırakılacak şeyler için yaşıyoruz. Doğurduğumuz çocuklar, yarattığımız sanat eserleri, yaşlanmaya ve yok olmaya mahkum bizler için geleceğe tutunma ipleridir. Bu iplere bağlı kuklalar gibiyiz. Onlar bizi yönlendiriyor. Kuklalarımızın ne kadar gösterişli olduğu ile övünüyoruz birbirimize sırıtarak. Zamanın geçmekte olduğundan haberdar olduğumuzun bilincinde olarak yapıyoruz bunu. Neredeyse ölüm dozunda alınmış bir uyuşturucu müptelası nahoşluğunda unutmak istiyoruz, zamanın nasıl geçtiğini. Geldiğimiz yerin şamatasının ve bir zamanlar bize ulaşılmaz görünen dorukların üstünde olmak, su serpiyor yüreğimize, ferahlatıyor bizi, ta ki çocuklar evden uzaklaşıncaya, yazdıklarının üzerine bir sürü başkalarının yazdıkları birikinceye, duvardaki tablonun altındaki rengin, etrafındaki renkten gizlendiği tarihe kadar.
Film setlerinde yaşıyoruz. Bizim filmlerimiz çok daha uzun ve yönetmeni herkese tanıdık. Anladığınız üzere herkes kendi filminin yönetmeni. Hayatına müdahaleye izin vermek zorunda kalan, buna alışmış, başka türlüsüne cesaret edemeyenden ya da aksinin olabileceğinden haberi bile olmayandan bahsetmiyorum. Onlar, kendi var olmayan hiçliklerini hatırlamak için çırpınıp dursunlar. Gerçek ile görünen arasındaki denge, su terazisi kadar hassastır. Ama arasında 360 derece fark vardır.