Ana Sayfa Köşe Yazarları 6.10.2023 903 Görüntüleme

TOPLUMSAL EROZYONLA YÜZLEŞME!…

     Geleneksel Türk toplumunun örf ve adetleri ile sıkı sıkıya bağlı olan bir çok erdemli temel kavramların maalesef günümüzde anlamını yitirdiğini, yerini bireyciliğin, egoizmin, kendini beğenmişliğin, riyakarlığın, nefret dilinin aldığını görmekteyiz. Toplumdaki bu önü alınamaz erozyonun pek çok nedenleri olsa da hepsinin birleştiği ortak bileşen sonunda ahlaki çöküntüye sebep olmasıdır. 

     Çoğumuz aslında çevremizde olup bitenden bihaberiz. Her gün yaşadığımız sıradan olaylarda bile bu dibe vurmuşluk suratımıza yapışan bir şaplak gibi etki bıraksa da; kendimize gelmemiz için sanırım şaplaktan daha ötesine ihtiyaç duyduğumuz yadsınamaz bir gerçek gibi görünmekte. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın atasözü de bunu tanımlayacak en iyi atasözü olurdu herhalde.  

      Çevremizde pek çoğumuzun artık olağan bir olay olarak gördüğü bu tehlikenin daha ileri boyutlara ulaştığında kim nelere şahit olur; artık siz düşünün. Yeri geldiğinde kariyer yapmak için yükselme uğruna yerine göz diktiği arkadaşına iftira atmak; can ciğer gibi gözüktüğü dostunun arkasından gıybet yapmak; sana en zor zamanında can suyu olup , çektiği kredine kefil olurken sonradan borcuna sadık olmamak; yalan dolan ve her türlü dalavereyi çevirip eşe, dosta, akrabaya, arkadaşa olan güveni suistimal etmek; hak etmediği halde araya hatırı kırılamayacak kişileri koyup torpilin en alası ile mevki makam sahibi olmak; adalet terazisinin sapmasına neden olabilecek türde yalancı şahitlik yapmak ve buna benzer bir çok somut olay ile vücut bulan bu toplumsal çürümüşlük aslında durumun vahametini gösteriyor. Zira yukarıda bahsedilen türden olaylar o kadar çok ki; bu türden haberleri, olayları, duyumları gördüğümüz yerde burun kıvırıyor ya da hemen başımızı çeviriyoruz. Çünkü bu tür olaylar artık sıradanlaşmıştır. İşte aslında asıl tehlike de burada yatmakta; yani bu çürümüşlüğün sıradanlığını kabul etmek, bu ahlaki çöküntüye sebep olan toplumsal problemlerin çözümlerine sırt çevirmek gelecek nesilleri bekleyen en büyük tehlike olarak görülmektedir. 

       Birçok filozof,  erdemi bu anlamda felsefenin merkezine yerleştirmiştir. Buna göre erdem, istenç ya da iradenin ahlaksal iyiye yönelmesidir. Sokrates’e göre erdem her insana öğretilebilir ancak her insanda aynı oranda zuhur etmez. Bu nedenle şikayet ettiğimiz toplumsal çürümüşlüğü olmayan bir toplum ütopik bir hayalden öteye geçmez diyenlerin sayısal çoğunluğu da oldukça fazladır.  

       Fazilet ve iyi ahlak sahibi olmanın erdemiyle ilgili günümüzde pek çok kutsal kitapta buna benzer dini bilgilere rastlamak mümkündür. Örneğin İslâmiyette peygamber efendimizin hadisi şeriflerinde “ İnsanların en hayırlısı, ahlakı en güzel olandır. -Güzel ahlak hataları eritir; suyun buzu erittiği gibi. Fena ahlak da ameli bozar; sirkenin balı bozduğu gibi.” diyerek güzel ahlak sahibi olmanın değeri ve önemine vurgu yapmıştır. 

      Hıristiyanlık inancına göre ise Hz. İsa (as):] “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm. Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur. Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir.” (Matta, 11:28-30)  diyerek alçakgönüllü olmanın erdemine dikkat çekmiştir. 

    Yahudilerde ise güzel ahlak ve erdem ile ilgili dini öğretiler kutsal kitapları Tevrat’ta Hz. Musa’ya indirilen On Emir’de yer alır. İbrânîce’de “on söz” demek olan Türkçe’ye “on emir” şeklinde geçen bu emirler, İsrail oğullarının Mısır’dan çıkarken Allah tarafından Hz. Mûsa’ya önce sözlü olarak daha sonra iki taş levha üzerine yazılıp verilen buyruklardır     Yahudi inancına göre on emir’,in 5.si “Anne ve babana hürmet edeceksin”. 6. sı “ Öldürmeyeceksin.” , 7.si “Zina yapmayacaksın” , 8.si “ Çalmayacaksın.”, 9. su” Yalan şahadette bulunmayacaksın”, 10.su ise” Hiç kimsenin evine, barkına, karısına, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine velhasıl sana ait olmayan bir şeye göz dikmeyeceksin” dir. Burada da güzel ahlaklı olmaya ilişkin emir ve yasaklara yer verilmiştir. 

      Görüldüğü üzere her dinin kendi kutsal kitaplarında iyi ahlak sahibi olmanın faziletine ilişkin emir ve yasakları yer alsa da pratikte bunun yaşantımıza ne derece yansıdığı hep soru işareti olmuştur. Dini bir bütün olarak yaşayıp iyi ahlak sahibi olan  insanlar olabildiği gibi; bir yandan ibadet edip bir yandan da inandığı dinin emirlerini inkar edercesine tutum ve davranışta bulunan insanlara da rastlanabiliyor. Bunun yanında dini bir bütün olarak yaşamayan yada ateist, deist olan insanlar arasında da güzel ahlak ve erdem sahibi olan insanlar bulunduğunu da göz ardı etmemek gerekir.  

     Sonuçta her insan kendinden mesuldur. Yalan söylemek, gıybet yapmak, rüşvet almak, adam kayırmak, kul hakkı yemek hemen her dinde yasaklanmış olan kötü huylardan sayılmışken insanoğlunun yine de bunlardan uzak durmaması sadece yasak olan şeylere karşı ilgiden mi doğmaktadır, yoksa maddi ve manevi aç gözlülükten mi ? Bunun cevabı kişinin kendi vicdanı ile yapacağı muhasebede yatıyor.   

      

İlginizi çekebilir

KRONİK HASTALIKLAR

KRONİK HASTALIKLAR

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb