Ana Sayfa Köşe Yazarları 2.06.2023 1184 Görüntüleme

OLAN OLMAYANI DÖVER

Olmayacak şeyler neredeyse her gün sıradan olanlar hâline gelir.
Çalan telefonla kendinize geldiniz. Telefonda hafif gergin olduğunu anladığınız eşinizin
hatırlattığı üzere hemen eve gitmeniz gerekiyor. Apar topar çantanıza yerleştirdiğiniz iş
dosyalarıyla, sıkış tıkış daracık ofisteki çalışma masalarının arasından sıyrılıp,
koridordakileri güç bela geçerek kendinizi bir an önce asansöre attınız. Evrak dolu, ağır
mı ağır çantanızın askısı omuzunuzda iz yaparken canınızı yakıyor; her katta bir durup
bir hareket eden asansörden sonunda otopark katında inip, sizin gibi iş çıkışında
araçlarına gidenlerin kalabalığında arabanıza ulaştınız. Sadece fiziksel acı değil: Hak
etmediğinize inandığınız patron fırçasından dolayı darmadağın haldesiniz. Elinizdeki işi
sil baştan yeniden yapmalısınız. Teslim etmek için sadece bir gününüz var. Kendinizi
sakinleştirmeyi deniyorsunuz. Eve bir an önce yetişmelisiniz, eşinize söz verdiniz bu
defa geç kalmak yok. Ama işte on dakikayla kaçırdınız. Yoğun trafiğe kaldığınızın
farkındasınız. Trafiğin yoğunluğu aklınızda uyuyan başka bir kaygıyı uyandırıyor. Eve
bir an önce varmak için bir yandan hangi kestirme yoldan gitmeniz gerektiğini
hesaplarken diğer yandan aklınızı kemiren o soruya cevap bulmaya çalışıyorsunuz.
Acaba adresi doğru aldılar mı? İnşallah küçük kızınız için ayarladığınız sürpriz palyaço
partisindekilerin eve zamanında ulaştırılmasında sıkıntı olmaz diye umut ediyorsunuz.
Yetişmeniz gereken biricik kızınızın doğum günü. Geçen yıl katılamamıştınız. Bir
yandan onun heyecanı gözünüzün önünde beliriyor, tebessüm ediyorsunuz. Çok
sevinçlisiniz ama diğer yandan ertesi güne bitmesi gereken işi eve götürmek zorunda
olduğunuz için aynı zamanda canınız çok sıkkın. Patronun nefesini ensenizde
hissediyorsunuz. Boğucu iş yükünüzün nefesinizi daraltan kemendinden kurtulmak
istercesine kravatınızı gevşetiyorsunuz. Anahtarı kontağa bakmadan tek seferde yerine
yerleştiriyorsunuz. Aklınız başka yerde ayaklarınız pedallarda. Gözünüz göstergelere
otomatik olarak kayıyor. Yerinden kımıldamayan depo ibresine kaygıyla bakarak
kendinize kızıyorsunuz: “Sabah gelirken almalıydım,” diye hayıflanıyorsunuz. İnşallah
eve kadar yeter diye hesaplıyorsunuz. Anahtarı çevirerek çalıştırdığınız motordan
gelen garip homurtulu sese kulak kabartıyor, bakım gününü kaçırdığınızı fark
ediyorsunuz. Hiç bakmadan uzandığınız vites kolunu buluyor, yine hiç bakmadan
vitese atıyor, otoparktan çıkarak yoğun trafiğe karışıyorsunuz. Beklenmedik şekilde
çiseleyen, sisli ve puslu hava görüş mesafenizi ilk dakikadan kısıtlıyor. Sileceklere
uzanıyorsunuz, orta ayarda çalışmaya başlıyorlar. Arabanın kitinden telefonunuza
bağlanarak eşinizi arıyor, işte yaşadığınız tüm aksiliklere rağmen en güven verici ve
rahat ses tonunda hazırlıkları ve başka bir ihtiyaç olup olmadığını sorarken bir yandan
dikiz aynalarını kontrol ediyor, diğer yandan önünüzde akan trafikteki aniden birbirini
sollayan, fren yapan, zaman zaman makas atan, gereğinden fazla yaklaşan, yavaş
giden, kırmızı-sarı sinyal nehrinde akan araçların durumuna göre otomatikleşen
hareketlerle yolunuza devam ediyorsunuz.
Ayaklar pedallarda, eller direksiyonda, gözler yolda ama zihin başka yerlerde.
Dikkatinizi bu kadar farklı konulara dağıtmışken (telefon, iş, patron, doğum günü, yol,
diğer araçlar, sis, pus, kaygan yol) arabayı nasıl kullandığınızı merak ediyor musunuz?
Yoğun trafiğin hafiflediği ender zamanlarda hızınızı yükseltiyorsunuz. Zihniniz
patrondan yediğiniz haksız ve gururunuzu inciten fırçayı düşünüyorken önünüzdeki
trafik açılıyor. Keyfiniz hafiften yerine geliyor. Vaktinden önce yetişebileceğim galiba
diyorsunuz. Otomatik olarak hızınızı yükseltirken, direksiyondaki kumandadan
sevdiğiniz radyoyu bulmaya çalışıyorsunuz. Bir yandan da gözünüz yolda. O da ne?
Sanki ileride yolun üstünde hareketsiz duran, orada olmaması gereken yuvarlak,
tümsek gibi bir şey var. Sis ve pustan dolayı hem ne olduğunu hem de mesafeyi
anlamakta zorlanıyorsunuz. Yerde duran neyse hala net göremiyorsunuz. Ne olduğunu  tam olarak bilemiyorsunuz. Şekline ve hareketsizliğine bakarak ne olabileceği hakkında
hızlıca tahminlerde bulunuyorsunuz. Hafriyat kamyonlarının birinden düşen büyükçe
bir taş parçası da olabilir. Yola çıkmış bir kaplumbağa da. Akan trafikte ya yavaşlayıp
duracaksınız ya fırsatını yakalayıp yan şeride geçeceksiniz ya da gözü karartıp yerde
duran cismin üstünden geçeceksiniz. Saniyesinde karar vermek durumundasınız. Neye
karar verirdiniz?
Oturup dakikalarca düşünmeye, vakayı kahve eşliğinde gözden geçirip
incelemeye, verileri analiz etmeye vaktiniz yok. Problemi sezgisel (otomatik zekayla)
çözeceksiniz. O saniyedeki kararınızı (ne yapacağınızı) etkileyen onca tahmini faktör
var (görüş mesafesi sorun, kaygan yol, yoldaki nesnenin büyüklüğü ve bu nesnenin ne
olduğu, neye benzediği, canlı olup olmadığı, çarpma durumunda size zarar verip
vermeyeceği, durma, yavaşlama, şerit değiştirme durumunda diğer sürücülerin o anda
ne yaptıkları ve beklenmeyen bir şey yapıp yapmayacakları, fren yapmanız durumunda
kayma riski, yoldaki nesnenin maddi ya da yaşamsal bir hasara neden olup
olmayacağı, üstünden mi geçilecek, şerit mi değiştirilecek, kaçınılmaz olması
durumunda nesne aracın ne tarafına hizalanacak, doğum gününe geç kalma kaygısı,
kızınızın muhtemel üzüntüsü, eşinizin “yine mi geç kaldın” bakışı, nesnenin ne
olduğunun yarattığı tedirginlik, kasko durumu, çarpmaya başka araçların karışması
durumunda ertesi güne işin yetişmemesi kaygısı, aracın tamirde kalacağı süre,
geçmişte benzer bir durumda kalmışlığınız, direksiyon hakimiyetinize olan güveniniz,
kalbinizin yükselen temposu, panik hali, sezgileriniz… vs.,) ve bu kararın yaratacağı
olası sonuçlar (potansiyeller) var. Dikkat edilirse direksiyondaki bu kişi aynı anda hem
geçmişten bir değerlendirme/hatırlama (olmuşlar: geçmişte böyle bir durum yaşanmış
olması, yerdeki nesneyi geçmişten bildiği bir şeye benzetme) hem anlık detayları
değerlendirme (olanlar: yoldaki araçların konumları, hızları, havanın sisli durumu,
görüş mesafesi) ve hem de gelecekteki olasılıklar (olabilecekler: yetişemediği için
kızının üzülmesi, eşinden duyacakları, hasar olması durumunda arabanın tamirde
kalacağı süre, patron ve yetişmeyen işin yaratacağı durumlar) hakkında değerlendirme
yapmaktadır. Tek bir zaman diliminde aynı anda birçok duygu/düşünce/zaman
yaşayan (kaygı, stres, korku, belirsizlik, kararsızlık, kestirilmezlik, geçmiş/şu
an/gelecek) bu kişiye o anda ne hissettiği sorulursa ne cevap verir?5 Kişinin
deneyimlediği bu olayı kendisinin tam olarak anlatması mümkün değilken araştırmacı
kişinin kendisinin bile başından geçenleri tam olarak açıklayamadığı bu olayı nasıl
açıklayabilir? Ayrıca bu olayda gerçek fail kimdir?
Sosyal yaşam ve insanla ilgili bilimsel araştırmalar neyin peşinde? Gerçeğin mi?
Öyleyse, araştırmalar gerçeği bulabilir mi? Hem gerçek nedir ki? Bilimsel
araştırmaların iddia ettiği gerçekle sosyal yaşam uyumlu mudur? Kullanılan yöntem/yaklaşım/soru sıralaması değişirse gerçek değişir mi? Bilimsel bulgulara dayalı
yorumladığımız nedensellik bizim düşündüğümüzden farklı olabilir mi?…
Dergipark alıntıdır.

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb