SİYAH BEYAZ FİLM GİBİ BİRAZ
Dediler ki; abi hep sosyal konulara eğilip, bu yönde düşündüren ve kendimizle yüzleşmemizi sağlayan yazılar yazıyorsun; neden hiç “Aşk” kavramı üzerine bir yazı yazıp bizimle paylaşmıyorsun. Soran da haklı; cevap veren ben de.
Nasıl yazayım dedim. Aşk’ı yazabilmek için damarlarında, yüreğinde, beyninde, hücrelerinde, iliklerinde onu hissetmelisin. Bakışında, nefesinde, dokunuşunda, ağlayışında vardır aşk. Bunlar olmadan aşk’ı yazmak, dile getirmek aşk’a ihanettir; ona değer vermemek, değerini verememektir. Aşk’la oyun olmaz, onu okuyucuya yansıtabilmek için ciğerinin köz olması gerekir dedim. Okuyucu bir bana baktı, sonra da önüne. Yaptığı gaf’ın farkında olması da bir şeydir. “ Surat asma” dedim. “ Senin suçun değil ki bu; aşk’ın saflığı, duruluğu, bakirliği ile karşılaşmamak senin suçun değil ki. Gün olur, bir insanın ayağını yerden kesen fırtına seni de bulur, beyin dalgaların kısa devre yapar; vücuduna, kalbine, yüreğine söz geçiremez olursun; işte o zaman aşık olduğunu anlarsın; bunlar olmadan asla aşk diye bir kavram yoktur evlat dedim.
Bu efsunlu kelimeden alelade bir kelime gibi bahsetmek, Nazım Hikmet, Attila İlhan, Cemal Süreya, Orhan Veli, Ahmed Arif ve Özdemir Asaf başta olmak üzere Türk Edebiyatı’nda iz bırakmış farklı şairlerimizin en güzel aşk şiirlerini yazan ustalara saygısızlık olur. O yüzden bunu benden isteme no’lur dedim.
Genç delikanlının şaşkınlığı artmış; belki de bildiği sandığı ama hiç bir şey bilmediğini fark ettiği “Aşk” kavramının karşısındaki çaresizliğini hissetmek, “ Aşk”ın karşısındaki acizliğini daha da derinden hissetmeye başladı ki bu acizlik ona tarif edemeyeceği acı veriyordu.
O pınardan su içmemiş biri ben canlıyım demesin, o su ki ona hayat verecek; yaşadığını, hissettiğini, damarlarında akan kanın kan değil, aşk olduğunu bilmeden yaşıyorsa, yaşıyorum demesin. Onun anlık yokluğunda canı acımıyor titremiyorsa, gözlerinin içine baktığında kendini göremiyorsa, ellerini tuttuğunda heyecandan avuçlarının içi terlemiyorsa, elini kalbine götürdüğünde yerinden çıkacak gibi atmıyorsa aşık oldum demesin.
Aşk kapını çaldığında beyin aktivitesini kaybeder . Beyin vücuda emir gönderemeyince de vücut fonksiyonlarının durduğunu hissedersin. Elin ayağın hareket etmez olur, yemeden içmeden kesilir olursun.
“Böyle bir aşk varmı ki bu zamanda yazayım delikanlı” deyince; genç, hepten apışıp kaldı ve bana alık alık bakmaya başladı“ Arkasından da; haklısın abi; biz gençlerde böyle bir aşk tarifi olduğunu zannetmiyorum” deyince tekrar delikanlıya müdahale etme gereği hissettim.
Bak delikanlı dedim; belli ki alman gereken bayağı bir yol var. Aşk gençlerin tekelinde olan bir kavram değildir. Aşk her yaşta insanların kapısını çalabilir. Önemli olan onu üstünde taşıyabilmek, hakkını verebilmek, aşk’ ı senin kapını çaldığına pişman etmemendir. Aşk o zaman bir anlam kazanır. Senin lafına gelirsek; doğru söylüyorsun. Çünkü şimdiki gençlerin aşk tabiri, karşısındaki kişinin cüzdanından geçiyor. Cüzdan ne kadar kabarıksa aşık olma ihtimalin o kadar artıyor. Buna bir yerde mantığın devreye girip aşk’ ı bypas etmesi de diyebiliriz.
Günümüzde karıştırılan bir kavram da aşk ve hoşlanma kelimeleridir. Her ikisi de kendi içinde değerli ama birbirinden farklı kavramlardır. Hoşlanan kimse aşık olmayabilir, ama aşık olan insan hem hoşlanıyordur hem de aşıktır. Hoşlanan kimse hoşlandığı kişi ile güzel vakit geçirir, zamanın nasıl aktığını anlamaz; iyi birer ikili olmuşlardır. Buna siz sanırım günümüzde “ Kanka” diyorsunuz. Ama evlat; aşk öyle mi! Aşık olduğunda onun canı yanarsa sende hissedersin; senin canın yanarsa o da hisseder. Çünkü bir elmanın iki yarısı gibi olmuşsunuzdur. Bunları hissetmiyorsan aşık oldum diye gelme bana.
Böyle bir aşk bulurda bana gösterirsen o zaman onu yazarım işte. Ben şimdilerde Aşk’a dair yazılacak bir şey göremiyorum. Bu yüzden ısrarcı olma delikanlı dedim kendisine. Yine de ona bir faydam oldu diye düşünüyorum. Çünkü Aşk kelimesini ağzına aldığında artık kanka’sı ile konuşuyormuş gibi bir yüz ifadesine bürünmeyeceğini biliyorum.
Usta duayen sanatçı Kayahan ne güzel ifade etmiş aşk’ı. Böyle güzel bir tariften sonra bizlere laf mı düşer.
Bizimkisi bir aşk hikayesi
Siyah beyaz film gibi biraz
Gözyaşı umut ve ihtiras
Bizimkisi alev gibi biraz
Alev gibi
Bizimkisi bir aşk hikayesi
Siyah beyaz film gibi biraz
Ateşle su dikenle gül gibi
Bizimkisi roman gibi biraz
Bu güller senin için
Bu gönül ikimizin
Hiç üzülme ağlama
Sen gülümse daima
Bu güller senin için
Bu gönül ikimizin
Hiç üzülme ağlama
Sen gülümse daima
Bizimkisi bir aşk hikayesi
Siyah beyaz film gibi biraz
Hüzünlü sonbahar kapısından
Çıkmak gibi aydınlığa biraz
Bizimkisi bir aşk hikayesi
Siyah beyaz film gibi biraz
Ateşle su dikenle gül gibi
Bizimkisi roman gibi biraz
Bu güller senin için
Bu gönül ikimizin
Hiç üzülme ağlama
Sen gülümse daima
Bu güller senin için
Bu gönül ikimizin
Hiç üzülme ağlama
Sen gülümse daima.
Bu vesile ile sevmenin, aşkın kıymetini bilen; sevdiğine bırak el kaldırmayı yüreğini bile incitmeme naifliğinde bulunan tüm sevgililerin 14 Şubat sevgililer gününü de kutluyorum. Sevmekten vazgeçmemek dileğiyle iyi hafta sonları diliyorum.