Ana Sayfa Köşe Yazarları 24.10.2020 4794 Görüntüleme

BİR GARİP İŞLER SİLSİLESİ

Bugün ne yazsam diye düşünürken dün yaşadığım ilginç olaylar sanki senaryoyu direk önüme koydu desem yalan olmaz. İnsanların önüne çıkan ve yaşanılan olaylar gerçekten bazen “pes” dedirtecek cinsten oluyor ve “ neden beni bulur bu tür şeyler” diye kendi kendimizi sorgulayıp duruyoruz.

Dün evden ayrılıp ta sokağa kendimi atmamla işe varmam bir oldu neredeyse; lakin ev ile işyeri arası yürüme mesafesinde olunca 7-8 dakikada dairede oluveriyorsun. Dairede geçen 1 saatten sonra bankaya gitmek için dışarı çıkıyorum. Bugün yapacağım işleri kafamda kurgularken birden sol yanımda bir dolmuşun korna basıp içindeki şoförün bana seslenmesiyle dünyaya geri dönüş yapıyorum.

– Abi! Buralarda mı oturuyorsun?

İçimden dedim; herhalde adam ıssız yolda yürürken bana acıdı da , gideceğin yer yakınsa bırakayım diyecek.

– Öyle sayılır. Hayırdır!

– Ya abi hiç sorma! Benim arabanın mazot pompası bozuldu. Sen bana şimdi 70-80 lira versen de telefonumu vereyim, ben veririm sonra parayı.

– Neren bozuldu. (Kulak da ağır işitince)

– Yok abi bozulan ben değilim. Arabanın mazot pompası bozuldu.(İçimden la havle vela kuvvete diyerekten )

– Ya kardeşim sanayii dediğin yer şuradan sağa dönüp yolu takip etsen 500 metre. Orada zaten arabanla ilgilenirler. Kimi arayacaksın da oradan ararsın eğer üstünde para da yoksa.

– Tamam abi . Sağol. Teşekkürler. ( Surata bak. Bir de triplere giriyor.)

Ya arkadaş beni mi bulur böyle çeşitler. Neymiş “mazot pompası bozulmuş”. Bir de 70-80 lira para vereceğim. Koskoca dolmuş şoförüsün; belki de mal sahibi, mazot pompasını yaptıracak 70-80 Lirayı benden istiyor. Ne günlere kaldık arkadaş. Sanki alnımızda “melek”, “ Hızır” yazıyor. Neyse bu hengamede bankaya varıp işimi hallettim ve kendimi tekrar yola attım. Öğle vakti bir şeyler atıştırmak için bir ızgara yapan yere girdim; karnım da zil çalıyor. Öyle acıkmışım ki! Verdiğim sipariş geldikten sonra afiyetle masadakileri yerken birden masanın altından ayağıma birinin vurduğunu hissettim. Masanın altına eğilmemle bir çift kedi gözüyle karşılaşmamız an meselesi oldu. Acı acı miyavladığında aç olduğunu anlamamak için saf olmak lazım. Şimdi geçer mi bunlar benim boğazımdan; geçmez tabi. Biraz derleyip toparlayıp kediciğe de biraz bir şeyler hazırlayıp dışarı peçete üzerinde bıraktım. Daha geri dönüp te masaya oturmadan tekrar yanımda bitmez mi! Buyur buradan yak! Yediğim bir iki lokma ile çıkıp gerisini pisiciğe teslim ettim mecburen. Lokantacı da hesabı alıp beni yol ederken sırıtıp:

– Yine bekleriz efendim.

Bugün kabul günümüz galiba diye düşünüyorum yolda yürürken. O kedinin de rızkı bendeymiş demek ki. Bugün hiç su içmedim. Dilim damağım kurudu yolda yürürken. Arabama doğru ilerlerken bir markete uğrayıp 1,5 litrelik suyu yanıma alıp arabaya oturuyorum

Biraz kafa dinlemek mi denir? Mola vermek mi denir ? Her neyse arabada oturup suyumu yudumlarken radyoyu açtım. Ne de olsa müzik ruhun gıdasıdır, boş ver yemek yemeye gerek yok. Radyoda Feridun Düzağaç “Gel kurtar beni” diyor.

Yollar hep vardı, varmak istedim.
Sen duymadın beni, ben gölge etmedim.
Gitmek hep zordu, kalmak istedim.
Kaldım da yetmedi, sen gitme istedim.
Yalancılar dan, yabancılardan,
Gel kurtar beni bu acılardan.

Bu güzel parçanın tınıları kulağımdayken otoparkın tel çitlerle çevrilmiş diğer tarafında bir tane güvercin gördüm, kanadı yaralı; uçamıyordu; onu midesine indirmeye yeltenmiş olan bir de kedi çevresinde dolanıp duruyordu. Avını en uygun vakti kollayıp mideye indirme derdinde. Şimdi bu güvercin de bu kedinin nasibi mi acaba diyorum kendi kendime. Hayır, olamaz; öyle olsa bu ortamı ben görmüş olmam. Buna göz yumamayacağımı anladığım an arabadan inip hemen otoparka gittim. Baktım otoparkçı da her ne hikmetse meydanda yok. Gittim hemen o tarafa ve arabaların altına bakıp güvercini kurtarma operasyonuna girişmiş oldum. O sırada arkamdan biri seslendi. Baktım otoparkçı.

– Hayırdır bilader! Arabanı mı arıyorsun?

Eğildiğim yerden doğruldum ve olayı anlattım. Ayrıca Vergi Dairesinde çalıştığımı söyleyince birden konuşma üslubu değişip hazır ola geçti bizim otoparkçı.

– Abi gel bir çay ısmarlayayım. Karnın aç mı?

– Ya ben ne diyorum, sen ne diyorsun. Şu güvercini bulalım. Yoksa kedi midesine indirecek zavallıyı.

– Tamam abi. Gel bakalım neredeymiş.

Gidiyoruz ama ne güvercinden ne de kediden ses mes yok. Üzgün vaziyet arabaya dönüyorum. Arabada otururken birden olacak iş ya; güvercin kediden geri geri kaça kaça otoparkın tel hizasına geliyor. Telin aralık olan yerinden elimi sokup güvercini kurtarıyorum. O an ne mutlu oldum bir bilseniz. Lakin bir can kurtardım ama kedideki bakışları bir görseniz korkar kaçarsınız. Üstüme atlayacak ve saldıracak gibi nefretle bakıyor bana.

O akşam minik güvercin bizim misafirimiz oldu ve sözü çok uzatmak istemiyorum; ertesi günde Ümraniye Belediyesi’nin beyaz masa ekibini aradım ve onlarda sağ olsunlar geldi, bizim minik misafiri alıp gittiler. O gün yaşadıklarımı hatırlıyorum da gerçekten de ben bunları demek gerçekten yaşayacak ve bir hayat kurtaracaktım. Harbiden de bir garip işler silsilesi.

Herkese hayırlı hafta sonları diliyorum.

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb