SİYASİ ENGELLER
Siyasi partiler ülkemizin geleceği için çalışılsın, milletimizin refahı için uğraşsınlar diye kurulur ve kurulmuştur. Nitekim tüzüklerinde de açık açık böyle olduğu belirtilmiştir. Fakat tüzüklerinin diğer maddelerinde yönetim ve kadrolarının oluşması hakkında siyasi partiler kanununa uygun ama istismara açık ifadelere de yer verilmiştir. İlk bakışta demokratikmiş gibi görünen bu maddelere uyan, yıllar içinde öyle uygulamalar ortaya çıkmış ki aklı başında hiç kimse bu kargaşanın daha fenası kaypaklıkların içinde olmak istemiyor. Tamamıyla memleket sevdası gelecek kaygısı gibi iyi niyetlerle partilere üye olup çalışmak isteyen birçok mesleğinde başarılı, iyi eğitimli kişiler kısa zaman içinde içine girdiği kaypak kargaşadan koşarak kaçıyor.
Birçok vatandaş siyasi partilere üye olur olmaz hatta üye bile olmadan özellikle yerel ve genel seçim zamanlarında propaganda çalışmalarında ve sandık başlarında büyük bir hevesle görev almaktadırlar. Seçimlerden sonra parti içi seçim süreçleri başladığında da haklı olarak emeklerini daha da yükseltmek ve daha üst görevlere talip olmak istiyorlar. Hatta kazanılmış seçimlerde kadrolarda yer almak, kişisel taleplerinde kolaylık beklentileri oluyor. Ancak daha ilk yapılan mahalle bazındaki delege seçimlerinde aklı başında, yaşını başını almış, tecrübeli partililer tarafından maniple edilmeye anlam veremiyor, bir acayip liste savaşlarına maruz kalıyor.
İlçe başkanlığına adaylar ve onların neden olduğu belli olan şürekâsı tarafından hangi listeye oy atması gerektiği konusunda gerek telefonla gerek mesajlarla ve hatta zamansız kapıya dayanarak söz alınmaya çalışılıyor. Söz vermeyen (Beni güdemezsiniz diyen) iyi niyetli üyelere diğer adaylar hakkında kara propaganda (iftira) kampanyası başlatılıyor. İşin kötüsü kaç aday varsa artık o kadar farklı akla gelmeyen iftiralar garip suçlamalar hatta dedikodu gibi hikâyelerin ardı arkası kesilmiyor. Bırakın delege olmayı oy vermeye bile gelmeyen, partiden istifa eden, telefon numaralarını engelleyen üyeler hayli çok. Mahalle delege seçimlerine katılım oranları bu durumu açıkça gösteriyor. Katılan üyeler ise eğer karşı listeye oy verdiyse birbirlerine selam bile vermez hale kadar ayrışma büyüyor. Az sayıda hiçbir adaya söz vermeden seçilen delegeler ve verdiği sözü değiştirme eğilimde olanlar adaylar tarafından abluka altına alınıyor, yönetimlerde yer almayı düşünen delegeler tarafından toplantılar düzenlenerek birlikte hareket edilmesi yönünde baskı kuruluyor. İlçe seçimlerinde kazanan aday ve yönetimi ile diğer listedekiler arasında anlamsız husumet seçimden sonra da yıllarca devam ediyor. Hakikaten ayıp. Bu durum ilk önce partinin diğer seçimlerindeki başarısını doğrudan etkiliyor, kısıtlı insan kaynaklarını israf ediyor daha da kötüsü hevesli ve iyi niyetli üyeleri hüsrana uğramasını, umutsuzluğa sürüklenmesine sebep oluyor.
Parti içi seçim mücadelesinde gösterilen çaba yerel ve genel seçimler sürecinde bile bu kadar sarf edilmiyor. Bu süreç her ne kadar tüzük ve yasalara uygun gibi görünse de siyasi partilerin örgütlenmesi konusunda en büyük sorun. Peki, yıllardır hep aynı yöntemler uygulanırken bu kırgınlığı hatta ayrışmayı önleyecek basit önlemler neden alınmıyor? Bilakis bu yöndeki çabalar, önergeler, çalıştaylar görmezden neden geliniyor? Çünkü bu sistem sayesinde ülke genelinde olmasa da partide yönetim anlamında iktidar olunuyor da ondan. Hâlbuki delege sistemi yerine ön seçimlerde olduğu gibi tüm üyelerle ilçe seçimleri yapılabilir hatta nitelikli çoğunluk şartı getirilebilir. Gerçekten demokratik, herkesin güvenebileceği liyakata dayalı şeffaf bir sistem kurulabilir.
Üyeleri maniple etme yeteneği yerine yönetim kabiliyeti ve kişilerin özellikleri öne çıkmalıdır. Elbette emek en yüce değerdir fakat ölçülemeyen hiçbir şeyin değeri yoktur. Dolayısı ile seçme ve seçilme hakları için basit ölçütler konulabilir. Örneğin seçme hakkı için belirli bir üyelik süresi, parti içi çalışmalarına katılım şartı, aidat ödeme vb. seçilme hakkı için de liyakat başta olmak üzere benzer ölçütler yapılmalıdır. Albert Einstein’ın da dediği gibi her seferinde aynı başlangıçlar ile farklı sonuçlar beklenemez.
30 Aralık 2019
Gökhan Taneri VURAL