Ana Sayfa Köşe Yazarları 26.05.2019 2539 Görüntüleme

ORTAYA KARIŞIK

 

Mübarek ramazan ayının son günlerindeyiz. Haramdan , riyadan ve tüm kötülüklerden uzak durarak oruçlu olmanın faziletini idrak ettiğimiz bu hayırlı ayda iftar açmak , soframızı sevenlerimiz ve akrabalarımız ile paylaşmak ne güzel bir duygudur . Tüm hane halkı , komşular , arkadaşlar toplaşır ,  sohbetin , muhabbetin tadına varırız. Bugün böyle bir sohbetin yansımalarını sizinle paylaşmak istedim.

Çoğumuz evli barklı insanlar olduğumuz için çoluk çocuğa karışmış aileleriz . Evlendikten sonra artık çocuklara ve onların istikbaline adanmış birer hayatlarımız olduğu için eğitimi ve eğitimdeki sistem değişikliklerini çocuklarımızdan daha çok takip eder hale geldik. Yine her zamanki gibi topluca verilen bir iftar programına davetliydim .  Gözüm televizyonda hocanın “ Ramazan ayının önemi ve fazileti” sohbet konulu programı devam ederken iftar saatlerini gösteren listede İstanbul’u ararken , kulağımda dışarıdan gelecek olan ezan sesine odaklanmış vaziyetteydi. Bu arada ortada iftar öncesi servis yapan garsonlardan gelebilecek “ Yiyebilirsiniz , ezan okundu ,” lafını beklemekte , bir yandan da etrafı süzerek acaba iftar açan var mı ! diyerek sağa sola bakmaktaydım. Nihayetinde beklediğimiz haber ilk önce ortada dolaşan garsondan pişkince bir gülümseme ile gelmesine rağmen sofrada bulununlar yine de televizyondan  ezan sesini teyit ederek oruçlarını açmayı yeğlediler . Kimisi el açıp dua ederek , kimisi de içinden geldiği gibi hareket ederek oruçlarını açtıktan sonra herkesin yüzüne karınlarının doymuş olmanın verdiği bir huzur ve rahatlık gelmişti. Sofradakilerden bir beyefendinin garson çocuğa “ Oğlum çay yok mu ? “ lafı ile birlikte her masaya ayrı birer semaver geldi .  Bu pek  tabi koyu bir sohbetinde başlangıcı olmuş oldu . Masada bulunan arkadaşlarımızdan bir tanesi televizyon kanallarının bir tanesinde verilen ana haberde “ Öğrencileri değişen eğitim sistemi ile neler bekliyor” alt yazılı haberi görünce hemen ortaya atlar. “ Şimdiki öğrencilerin % 70’ i boş kafa . En basit temel bilgileri bile bilmiyorlar . Mesela ; benim bir kafem var ve kafenin de genelde müşterisi öğrenciler olduğu için wifi şifresini soru cevap şeklinde oluşturdum ve her 10 günde bir soruyu değiştiriyorum . Geçen haftanın sorusu :Türkiye’nin batısındaki denizin adı nedir ? Okul çıkışı 2-3 kız öğrenci geldi . Maalesef soruyu bilemeyince yanıma geldiler ve benden şifreyi istediler . Bu arada ben de Aydın Didim’ de yaşadığım için kopya veriyorum kendilerine . “Kızım sen hangi denize giriyorsun ? Bana Altınkum plajı deyince “ Orası nereye bağlı “ diye sordum . Allah aşkına ! Bana cevap olarak ciddi ciddi Yunanistan demez mi ! Tabi ben şok vaziyette “ Kızım git beni çileden çıkartma ! Sen okuma ; git ananın dizinin dibinde otur , münasip bir kısmetin gelince de evlen “ dedim . Çok üzgünüm ama kayıp bir gençlik var önümüzde . Ha ! bu arada bu haftanın sorusu da Atatürk’ ün Samsun’ a gittiği vapurun adı nedir ? Verdikleri cevapları bir duysanız sinir sisteminiz kısa devre yapar . Aralarında Titanic bile diyen çıktı , gerisini siz düşünün . Konuya ehemmiyet veren bir başka arkadaşımız da “ Size tamamen hak veriyorum kardeşim . Ama bu gençlik bu hale nasıl geldi diye bir de kendimizi sorgulamalıyız. Hangimiz çocuğunun arkadaşlarını tanıyor ? Hangimiz çocuğumuzun evde bilgisayarına , elindeki son model I phone telefonuna verdiği önemi  derslerine neden vermediğini sorguluyor ? Çocuk doğurmak iyi hoş da ; bu çocuğun dersle ilgisi niye yok ? , neden derslerini asar ? ,  neden sınıfta kavga eder ? diye neden kendimizi sorgulamayız. Biraz da hatayı kendimizde arayalım lütfen !. Masanın uzak tarafında olan bir arkadaşımız ise “ Sorunun bizden ziyade eğitim sisteminde olduğunu düşünüyorum . Nerdeyse ilk okuldan yüksek okula kadar İngilizce dersi öğrencilere müfredat programı olarak  veriliyor  . Hangi çocuk okuduğunu anlayabiliyor ? Hangi çocuk yazdığının ne anlama geldiğini biliyor ? Hangi çocuk bir turist ile konuşabiliyor ? O yüzden boş boş konuşmayın” diyerek sohbeti hararetli bir hale getiriyor. Bu lafın üzerine bir başka arkadaş oradan lafa girerek “ Geçenlerde merak ettim Avrupa’ da yabancı dil bilmeyen ülkeleri ve bunların oranlarını merak etmiştim. İnternetten bir araştırayım dedim . Enteresan bilgilere ulaştım . Avrupa İstatistik Ofisi Eurostat’ın verilerine göre 2018’ de yabancı  dil bilmeyen ülkeler sıralamasında  % 81 ile biz Türkiye olarak birinciyiz . Bize en yakın ülke de 10 puan gerimizde ya da üzerinde mi desek ! İrlanda . Niye İrlanda ? Adamların zaten dili İngilizce ve dünyada en yaygın dil de İngilizce ise , niye yabancı dil öğrensin ! İngiltere ve İrlanda’ da hiç yabancı dil bilmeyenlerin oranı % 65 ve % 72 . Şaşırdınız değil mi ! Ama maalesef doğru . “ deyince benim de aklım karıştı ve onlar konuşurken çaktırmadan internetten Eurostat adlı İstatistik kurumunun bu konudaki araştırmalarına baktım ve arkadaşımızın dediklerinin doğru olduğunu gördüm.  Bu sohbet nerdeyse 2 saat sürdü ama ortada bir uzlaşı sağlanamadı. Pek tabi herkesin ayrı bir fikri , ayrı bir düşüncesi var. Ben olan bitenleri sadece gözlemledim ve sonra ortada eğitim sistemi ile ilgili bir yanlış mı ya da  yanılış mı olduğunu düşünmeye başladım. Sonra  hem benim dönemimde hem de günümüzde tanık olduğum bir olay aklıma geldi. Lise’yi o dönemde Samsun’da okuduğum ve henüz İstanbul ile tanışmadığımız ve birbirimize yabancı olduğumuz 80 li yılların ortasındayız. Memleket 12 Eylül ihtilalinden çıkmış , okullarda sağ sol kavgalarının nihayete erdiği bir dönemde üniversiteye hazırlanıyorum. Sınıfımızın matematik hocası tahtada önceki senelerde çıkmış soruları çözmekle meşgul .  Herkes pür dikkat hocanın sırtı bize dönük vaziyette , elinde beyaz tebeşiri ile soruyu çözmesini beklemekte .  Zamanın nasıl dolduğu bilinmez ama bildiğim bir şey var : O da hocanın sınıfın önünde mahcup vaziyette , dersine çalışmayan öğrenci edası ile kafasını öne eğerek bize dönmesi ve “kusura bakmayın çocuklar , bugün biraz zihnim karışık , sonra bakarız” demesini beklerken koca bir ders boyunca tek bir soruyu çözemeyen hocanın imdadına teneffüs zili yetişip “ Hay Allah ! Gördün mü şimdi ! Zil çaldı. “ diyerek pişkin pişkin söylenmesi aklıma gelir . Diğer bir yandan da bizim büyük oğlanın o günkü edebiyat sınavının nasıl geçtiğini sorduğumda “ Orayı hiç sorma baba. Hoca çok geç geldiği için sınav olmadık. Hoca anladığım kadarı ile uyuyakalmış gibi gözüküyordu ya da sızmış da olabilir. Çünkü sınıfa girdiği vakit her tarafı yoğun bir alkol kokusu sarmıştı. Hocayı bırak nerdeyse biz sarhoş olacaktık,” deyince , içimde ortada sadece bir yanlış değil , bir yanılış da olduğu kanaati uyandı. Yani hem ondan hem  bundan .Ortaya karışık desek daha doğru olur .

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb