Kanal 24’te yayınlanan Sansürsüz Özel programında Yiğit Bulut’un sorularını yanıtlayan Davutoğlu, Filistin’in BM’de “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü kazanmasının ardından gelinen son noktanın sorulması üzerine, tarihi bir süreçten geçildiğini ifade ederek, Filistin halkının, yer aldığı coğrafyada 1. Dünya Savaşı’ndan sonra çizilen haritada, hakkı en çok yenen, en çok mağdur ve tahkir edilen, topraklarından sürülen, katliam ve baskılara maruz kalan mazlum bir halk olduğunu söyledi.
FİLİSTİN’E İNSANLIK BORCU ÖDENMİŞTİR
Tarihi bu kadar görkemli olan bir halkın çok kısa sürede böylesine tahkir edilmesinin nadir görülen bir örnek olduğunu kaydeden Davutoğlu, “Uluslararası toplumun bu halka bir borcu vardı. 1947’den itibaren alınan bütün kararlarda, bütün BM Güvenlik Konseyi ve BM Genel Kurulu kararlarında, hep Filistin halkının devlet sahibi olma hakkı tespit edildi, tescil edildi, taahhüt edildi, ama bu hak hiçbir zaman verilmedi” dedi.
Davutoğlu, “BM Genel Kurulu’nda Filistin devletinin devlet olarak tescili kimsenin bir lütfu değildir. Filistin halkının hak ettiği bir durumdur” diye konuştu.
İsrail-Filistin meselesinde taraflar arasındaki eşitsizliğe dikkati çeken Davutoğlu, bu süreçte İsrail’in hem uluslararası hukuk anlamında hem de askeri ve ekonomik güç olarak bir devlet olarak yer aldığını, onun karşısında Filistin yönetiminin ise bir topluluk gibi muamele gördüğünü dile getirdi. Davutoğlu, alınan son kararla bu eşitsizliğin ortadan kalktığını kaydetti.
Filistin’in yeni statüsünün 138 gibi rekor bir oyla kabul edildiğini anımsatan Davutoğlu, BM Genel Kurulu’nun bütün dünyanın vicdanının yansıdığı bir kurum olduğunu belirterek, “İnsanlık bu kararla Filistinlilere olan geçmiş borcunu ödemiştir” dedi.
TÜRKİYE KÖPRÜ DEĞİL MERKEZ
Türkiye’nin son 10 yılda dış politikada sergilediği duruşun, Filistin’e ilişkin kararda etkisi olup olmadığının sorulması üzerine Davutoğlu, “Bir duruşunuz olmazsa, tutumunuz da olamaz” diyerek, geçmişte yaptığı “Türkiye köprü değil, merkez ülkedir” saptamasını hatırlattı.
“Merkez ülkenin en önemli vasfı, çevredeki topluluklar, başları daraldığında, bir sıkıntıyla karşılaştıklarında nereye dönüp bakıyorlar?” diyen Davutoğlu, geçmişte Bosna ve Afganistan’ın sıkıntılı dönemlerinde Türkiye’den destek aldığını, Filistin halkının da Türkiye’yi dönüp sığınabileceği bir ülke olarak gördüğünü söyledi.
Davutoğlu, “Filistin meselesine ilgimiz hem tarihi sorumluluk, hem de Ortadoğu barışı, Filistin barışı olmadan gelmeyecek” dedi.
TÜRK ARAP İLİŞKİLERİNİ RESTORE ETTİK
Türkiye’nin Arap dünyasıyla ilişkilerinde yaşanan değişime de değinen Davutoğlu, “Türk-Arap ilişkilerinin 10 yıl içinde buraya geleceğini kimse hayal edemezdi” diye konuştu.
Yıllarca bu ilişkilerin arasına psikolojik duvarlar kurulduğunu dile getiren Davutoğlu, Türkiye’nin son 10 yılda bir restorasyon yaşadığını söyledi.
“Gücü vardı ama temel direklerinde zayıflıklar, çatlamalar vardı. Bir bina ki, yavaş yavaş yıpranmış, restore edilmesi gerekiyordu” diyen Davutoğlu, bu sürecin siyasi ve ekonomik restorasyon ile dış politika restorasyonu olmak üzere çeşitli ayakları bulunduğunu, tüm bu unsurların birbirini desteklediğini kaydetti.
TÜRKİYE’NİN MUHTEŞEM DÖNÜŞÜ
Son dönemde kendisine yöneltilen eleştirilerin sorulması üzerine Davutoğlu, Ortadoğu ve Avrupa’da önemli gelişmeler yaşandığını belirterek, “Böyle bir dönemde aldığınız kararların birtakım sonuçları olur” dedi.
Davutoğlu, “Suriye’de rejimin yanında dursaydık bir bedeli vardı, rejimi ikna etmeye çalıştıktan sonra ikna edemeyince aldığımız net tutumun bazı bedelleri olur. Ama önemli olan, tarih karşısında sonraki dönemde hangi bedelin daha ödemeye değer olduğunu tayin edebilmeniz” diye konuştu.
İyi niyetli eleştiriler bir kenara konulduğunda, bazı eleştirilerin yalnızca AK Parti hükümetini yıpratma amacında olduğunu ifade eden Davutoğlu, tarihin ileride bu dönemleri, Türkiye’nin Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’ya “muhteşem dönüşü” olarak yazacağını kaydetti.
“Biz Türkiye sınırları içine sıkıştırılmış bir Türkiye istemiyoruz” ifadesini kullanan Davutoğlu, “Türkiye’nin siyasi sınırlarını bugünkü sınırlar içinde tutmak, ama kültürel ve ekonomik sınırlar konusunda ise sınır tanımamak, modelimizin esası bu” ifadelerini kulandı.
MEZHEPÇİLİK YAPSAYDIK..
Suriye’de mezhepçilik yaptıkları yönündeki eleştirilere de yanıt veren Davutoğlu, “Geçen seneye kadar Beşşar Esed Sünni miydi? Mükemmel ilişkimiz vardı. Eğer mezhepçilik yapsaydık, Esed’in en zayıf dönemi geçen sene değil, 2004 yılıydı. Daha başkanlığa yeni gelmiş sayılırken, izolasyon altında yardım elimizi uzattık” dedi.
Uzun süre Esed rejimiyle yakın ilişkilere sahip olduklarını belirten Davutoğlu, “Çünkü Esed halkıyla barışıktı” diye konuştu.
“Mübarek, Kaddafi, Saddam Şii miydi biz karşı çıktık?” diye soran Davutoğlu, tek ölçünün insan onuruna saygı ve adalet olduğunu söyledi.
Suriye Ulusal Konseyi’nin yeni başkanı George Sabra’nın Hristiyan kimliğine dikkati çeken Davutoğlu, “O başa geldi, hiç kimse ‘SUK’un başında bir Hristiyan var ve Türkiye de destekliyor’ diye yazmadı” dedi.
Suriye Ulusal Koalisyonu’nun başına da bir Müslüman olan Muaz El Hatib’in geldiğini anımsatan Davutoğlu, “Bizim görmek istediğimiz Suriye bu. Eğer Beşşar Esed kendi halkına zulmetmeseydi, kendi şehirlerini bombalamasaydı biz Nusayri olduğunu hatırlamazdık bile” değerlendirmesinde bulundu.
KALBİNİZİ BÖLEMEZSİNİZ
Dış politikada yalnızca Arap dünyasına odaklanıldığı yönündeki eleştirileri de değerlendiren Davutoğlu, Avrasya, Ortadoğu ve Balkanlar’daki tüm hareketlerin Türkiye’yi ilgilendirdiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Terazinin bir kefesine Kırım Türklerini, Kırgızları, öbür kefesine Gazzelileri, Libyalıları koymak kimin haddine? Terazide gönlünüzü, kalbinizi bölemezsiniz ki, kalp bir bütün.
Kalbin bi yerinde Gazze yatar, bi tarafında Buhara yatar, öbür tarafında Bosna Hersek yatar, bi tarafında Kerkük yatar. Bunların birisi İslamcılık, birisi Türkçülük değil. Hatta bi yerinde de Haiti’de deprem altında kalanlar yatar, insan olarak.”
TÜRK RUS İLİŞKİLERİ BOZULMAZ
Bakan Davutoğlu, Türkiye-Rusya ilişkileri ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yaklaşan ziyaretinden beklentilerine ilişkin soruya, “Bazen görüş ayrılıkları oluyor Suriye konusunda olduğu gibi, ama hiçbir zaman bu görüş ayrılıkları üzerinden bir soğuk savaş psikolojisine ne Rusya girdi, ne biz girdik” yanıtını verdi.
İki ülke arasında benzer bir görüş ayrılığının geçmişte Gürcistan konusunda yaşandığını hatırlatan Davutoğlu, “Kimse Suriye üzerinden Türkiye ile Rusya’nın bir gerilime gireceği senaryosu üzerinde durmamalı” dedi.
Türk ve Rus siyasilerin, görüş ayrılıklarının nasıl aşılacağını ele aldıklarını belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Aşmaya çalışıyoruz. Aşamadığımız yerde geldiğimiz nokta şu oluyor; Türk-Rus ilişkileri tüm bu dalgalanmalardan daha önemlidir. Türk-Rus ilişkilerinin belli bir istikrar içinde devamı hem iki millet için, hem bütün dünya için lazım.”
Putin’in ziyareti sırasında Suriye dosyasının da açılacağını kaydeden Davutoğlu, Türkiye ve Rusya arasında karşılıklı bağımlılığın arttığını vurgulayarak, “Öylesine bir iç içe geçmişlik, ortak çıkar ve hedef alanı var ki, bir çatışma ya da gerilim söz konusu olmaz. O yüzden Patriotlar da dahil olmak üzere son dönemde ortaya çıkarmaya çalışılan hava doğru değil” dedi.
Davutoğlu, “Türk-Rus ilişkileri son 10 yıl içinde önemli mesafe kat etti. Bundan sonra da bu ilişkilerin pozitif doğasını etkileyecek bir gelişme olmaz” ifadesini kullandı.