Ana Sayfa Güncel, Köşe Yazarları, Manşetler 27.12.2020 7261 Görüntüleme

2021 İLE VEDALAŞMA ZAMANI

Zor bir yılı daha geride bırakmaktayız. Bu yılın kimileri için sevinç kaynağı olabilecek pek çok hatırası varken, pek çoğumuz içinde hiç te güzel hatırlayamayacağımız bir yıl oldu maalesef. Bunda en çok da bu virüs belasının etkisi var tâbi ki. Bu aralar kendimi yatağa atmamla rüyalar alemine dalmam da sık rastlanır bir şey oldu. Bir önceki yazımı okuyanlar bilir; rüyamda covid-19 virüsünü yayan mikropları cavit-19’ un askerleri diye görmüştüm. Gelgelelim Cavit-19’un askerlerine daha sonra denk gelemedim. Yoksa benim rüyalarda Recep İvedik serisi gibi olacaktı. Cavit-19’ un askerleri 1… Cavit-19’ un askerleri 2….  Şimdilik bu Cavit-19’ un askerleri serisinin yolunu gözleyenler maalesef bir süre daha bekleyecekler gibi gözüküyor.

Artık Cavit-19′ un askerlerinden umudumuzu şimdilik kestiğimizden  günün yorgunluğunun da etkisi ile yatağıma uzandım. Ne demiş işin uzmanları: Her kişinin mutlaka en az 8 saat uykusunu alması lazım. Ben bu lafın gerçekten doğru olduğuna inanıyorum. Ne kadar az uyusam, sabah kendimi o kadar kötü hissederken; uykumu tam almışsam kendimi tüy gibi hafif hissederim. Şimdiden bunun tersini iddia edenleri duyar gibi oluyorum. Onlara da diyeceğim o ki; eğer gerçekten sabah kalktığınızda 2-3 saat uyku ile kendinizi zinde hissediyorsanız vallahi size bravo. Ne diyeyim!

Konu dağıldı yine. Neyse kafayı vurup hemen yatağa yattım. Benim öyle yattığımda sağa dön, sola dön huyum da pek yoktur. Sanki fişimi çekmişler gibi hemen gözlerim kapanır. Sabah da kurulu bir saat gibi hep aynı zamanda kalkarım; hafta sonu, hafta içi hiç fark etmez. Bu seferki rüya ise hepten bir tuhaf. Bu gidişle yakında rüya tabirleri ile ilgili yeni bir uzmanlık alanım olacak.

Gözümü kapatmamla yine sırlar alemine yolculuk başladı. 2020’nin son günlerinde dışarıda aylak aylak dolanmaktayım. İki elim cebimde, keyifli bir şekilde tenha bir sokakta ilerliyorum. Sağımda solumda tuhaf gözlerle bana bakan bir iki sokak hayvanın dan başka da kimse yok. Maske takma mecburiyeti getirildiği vakit, takarken çok zorlandığım maskeyi artık rahatlıkla takar oldum. O olmadan dışarı çıkınca sanki üstümde bir şey eksikmiş duygusu uyanıyor. Maskeyi her gün, her vakit taka taka artık kulak kepçesi de evrim geçirip içbükey değil de dışbükey olmaya başladı desem yalan olmaz. Maskeyi düzeltirken birde baktım karşıda iki köpek bir genç kıza havlıyor. Kız korkudan İzmir’deki Meryem Ana kilisesinde yer alan bronzdan yapılma küçük Meryem Ana heykeli gibi taş kesilmiş vaziyette durmakta. Köpekleri kızın başından uzaklaştırmak ve dikkatini başka yöne çevirmek için hayvanlara seslendim ama hayvanlar oralı olmadı, ıslık çalmak için parmaklarımı kullanayım dedim, bunu da beceremedim. Zaten bu zamana kadar da becerdiğim olmamıştır; çalanlara da imrenerek bakarım doğruya doğru. Bari klâsik biçimde dudağımı büküp de ıslık çalayım dedim. O vakit de çıkan sesin tonu çok düşük olduğu için bırak hayvanı, kendim zor duyuyorum. Gerçi hayvanların kulakları en ufak desibeldeki sesi bile duyar. Lakin de öyle oldu. Kafasını çeviren iki hayvanın bana doğru bakıp alaycı bir şekilde gülümsediklerini farkettim. Ama bu gülümsemenin hiç de dostane olmadığı da aşikardı. Hayvandan korkmamamla birlikte bu hayvanların da pek kucak açılacak cinsten olmadığı belliydi. Tozu dumana katarak bana doğru koşan iki hayvan sanki dağ kekiği ile marine edilmiş kocaman taze bir but görmüş gibiydiler. Nefes nefese ve ikide bir arkama bakaraktan koşarken sert bir nesneye takılıp koyun postu gibi yere serildim. Hayvanların havlama sesinin kesilmesinden onları atlattığım belliydi belli olmasına da; kulağımı tırmalayan “ Önüne baksana ayarsız” sesi ile beraber birden önüme döndüm. Fakat şaşırtıcı olan şey, sesin geldiği nesnenin önümde duran gümüş renginde, göz alıcı bir parlaklığı olan aynı Alaattin’ in sihirli yağ lambası gibi bir lamba olduğuydu ve ses’ de ondan gelmekteydi. Benim sağa sola baktığımı görünce de hiddetli bir şekilde bana seslenerek:

 

”Aval aval bakma sağa sola. Tabi ki sana sesleniyorum. Kör müsün bilader. “

Ben de o şaşkınlıkla;

“Acımamıştır inşallah”  deyip, o garip nesneyi başladım ovalamaya.

 

“ Ya! kusura bakmayın. Gerçekten görmedim. Canınızı yakmadım inşallah. Ovalarsam geçer”

“ Bıraksana kardeşim, gıdıklama beni” demeye kalmadan yağ lambasının içinden sinirli surat ifadesi ile bana bakan bir cin çıkmaz mı! Buyur burdan yak.

“ Sen de kimsin? Nerden çıktın sen?”

“ Bırak nerden çıktığımı. Saf ayaklarına yatma şimdi. Hem tekmeyi geçirip beni lambamdan çıkar. Sonra da kusura bakma deyiver”

“ Öt bakalım; ne istersin benden. Sadece 3  dilek hakkın var, ona göre”

“ Yok estağfurullah. Ne isticem ki senden”

“ Bak benden söylemesi. Bir daha geçmez böyle bir şans. Yalnız imkan dahilinde olan, yapılabilecek dilek söylemen lazım. Yoksa dilek hakkın kaybolur”

“ İyi bari. Madem o kadar ısrar ediyon. İlk dileğimi söylüyorum. 2020 üstümüzden geçti resmen. Bu virüs bitsin, millet bir rahatlığa ersin”

“ İkincisi  milli piyango’ nün büyük ikramiyesi bana çıksın”

“ Üçüncüsü ise bu cin’ in birde şöyle güzel mi güzel, alımlı mı alımlı olanı sürekli benim yanımda olsun”

“ Ohhh . Sen bayağı akıllısın. Başkaaaa…”

“ İlk dileğini gerçeklestiremicem. Çünkü bu virüs ne ki; asıl zararlı olan sağında solunda olan iki ayaklı virüsler, parazitler. Zaten iki vakte kadar aşısını bulmuşlar bu salgın hastalığın. Ondan vurul sen en iyisi. Sıkıntın kalmaz”

“ İkinci dileğini de gerçekleştiremicem.”

“ O niyeymiş?”

“ Ya saf saf konuşup ta bilmiyorum ayaklarına yatma. Çünkü onun talihlileri…”

“ Anladım anladım. Tamam kısa kes. Ya 3. dilek”

“ O hiç olmaz. Oğlum dünyada insan kalmadı da en son gözü bize mi diktin. Yürü git işine”

“ Sen nasıl cin’ sin bee. O olmaz, bu olmaz. “ demeye kalmadan bizimkisi tekrar sihirli lambaya girdi ve sonrasında lamba da kayboldu.

Bulmuşum sihirli lambayı kaçırırmıyım hiç; başladım tekrar lambayı ovmaya ama bizim cin’ in çıkacağı falan yok. Cin çıkmadı ama önümde Cin’ in bulunduğu yerin görüntüsü belirdi. Bizim cin laboratuvar gibi bir yerde çalışıyor. Ortalık duman içinde; hiç bir şey gözükmüyor. Elinde deney tüpü gibi bir şey var; içinde de beyazımsı bir sıvı. Hemen seslendim ona:

“ Ne o bizim işle ilgilenmedin de orada ev yapımı rakı mı yapıyorsun? “

“ Hee ! sana da mı lazım. “

“ Ya kardeşim işim gücüm var; git uğraştırma beni”

“ O tüplerdekinin ne olduğunu söylemeden şuradan şuraya gitmem”

“ Senden kurtuluş yok anlaşılan. Şu gördüğün ilk tüpte mutluluk, ikincisinde kariyer, üçüncüsünde zenginlik var. Sen benden milli piyangonun en büyük ikramiyesini değil de zenginlik istiyorum deseydin en azından bu dileğin olacaktı. “

‘” iyide bu laf cambazlığı”

“ Hayır, değil; ikisi farklı şeyler koçum benim” dedi ve görüntü ortadan kayboldu. Ben yine çöreklendim lambanın başına. Ufala Allah ufala. Orayı ovala, burayı ovala; baktı ki benden kurtuluş yok; bu sefer de başka bir cin peydah oldu. İyi de bu bizim cin değil. Gele gele bir dişi cin geldi.

“ Ya! Kusura bakmayın cin hanım. Ben sizi çağırmadım. O demin gelen cin beyi çağırdım”

“ Benim ismim cin hanım değil ey inatçı insan. Benim ismim cincime”

“ Cimcime’ mı?”

“ Cimcime değil, cincime. Dilek hakkınız kalmadığı için lütfen bizi rahatsız etmeyin. Başkalarının hakkına riayet edin. Sıraya geçin lütfen. Ayrıca siz zaten zenginsiniz” dedi ve Cincime’ de ortadan kayboluverdi.

Cincime’ den laf işitmek zoruma gitmişti. Ama gel gör ki yapacak bir şey yoktu.

Cincime’ nın en son dediği aklıma takıldı birden. Ne demek istemişti acaba. Zengin olmadan zengin nasıl olunabilir ki?. Sonra çevreme baktım, insanların durumunu gördükçe ve birde kendime baktıkça dediklerimden utanıverdim. Zenginliğin boyutunun maddiyatla sınırlı olmadığını, çoluk çocuk, ana baba, dost kavramlarının değerini bilip te bunlardan hayatında biriktiren insanların da zengin olduğunu cincime sayesinde öğreniverdim.

Önümüze büyük bir kısmet çıkmıştı ve onu da olmayacak dileklerimle kaybettim diye kendi kendime sinirlenip  hayıflanırken aslında durumun böyle olmadığını kavramıştım. Bu sefer 8 saat uykumu alıp zengin olarak uyandım ve yeni yıla da zengin giriyorum. Ya siz…

Herkese iyi seneler diyorum. Herşey gönlünüzce olsun.

Kavacık Mah. Fatih Sultan Mehmet Cad. Tonoğlu Plaza No: 3/4 - +90 532 387 73 79 - BEYKOZ - İSTANBUL

Tema Tasarım | AnatoliaWeb